|
|
Yaşasın kötülük!
AHMET Hakan, sakalından utanmadan, 'sarışın şımarık kız' rol modelinin peşine takılmış, "Yaşasın kötülük!" diye, komşu gazetenin köşesindeki his dünyasını tırtıklıyor ve bunun ayıp bir şey olduğunun farkına bile varamıyor. Zamanında, yanılmıyorsam Yalçın Küçük, Stalin için, "Türkiye koşullarında imam-hatipten terktir," mealinde bir laf etmişti. Gerçekten de Stalin papaz okulundan ayrılma bir kimseydi. Kader onu Rus ihtilaliyle buluşturmuş ve istisnai bazı koşulların bir araya gelmesiyle, koskoca bir ülkenin kaderini belirleyen adam haline getirmişti. Geçenlerde, nereden estiyse, Dimitrov'un günlüğünü okuyordum ki, bir gece, şarapların falan içildiği bir sofrada, Stalin'in, "Şu Türkleri Anadolu'dan Orta Asya'ya süreceğim. Anadolu'da yeteri kadar farklı nüfus var," mealinde laflarını gördüm. Şuursuzluğun bu kadar boyutlusuna o güne kadar rastlamamıştım. İnsanların aslında olmamaları gereken mevkilerde bulunması ne büyük bir travmaya yol açıyor, değil mi?
İBİŞ
OLMAK CAZİBELİ Bizim medya alemimiz de çok aynı. Mesela sabah programlarındaki bayağı dalaşmalar ya da onların bir gömlek üstü 'Safiye ile Faik' parodileri neyse, yazılı basın da aynı panayır ortamını kurarak, açığa çıkan tuhaflığı tiraja havale etmekten çekinmiyor. Bir nevi 'ibiş'ler yaratmak, onları seyrettirmek, maceralarını yayımlamak ve ibişlikleri pazarlamak eğiliminden söz edebiliriz. Memedali Şov'un tuhaf tipleri gibi... Efendim, hiç burun kıvırmayınız, bu ibişlik müessesesi hayli cazibeli bir müessese haline geldi. Ciddi paralar kazanılabiliyor ibişlik yaparak. Peki, nasıl ibiş olunur? Öncelikle enteresan bir durumunuzun olması lazım. Yani tuhaf, sıra dışı bir tip olabilirsiniz, sıradışı dönüşümler yaşamış olabilirsiniz. Alenen saçmalayabilir, bundan utanmak şöyle dursun, yaptığınızın marifet olduğunu sanacak kadar şuursuzlaşabilirsiniz. Bu gibi kimselerde ciddi takıntılar olması da gerekir. Mesela ben hem kel, hem tosunum. Gayet önemli bir tip problemim var. Önümde fırsat kapıları açıldığı takdirde, derhal zıvanadan çıkabilecek gibi hissediyorum. Ama bunun farkında olmak gibi de bir sorunum mevcut. Yani ibişleşmenin eşiğinde duran, aslında bunu arzulayan fakat yetersizliklerinden dolayı eşiği sıçrayamayan bir kimseyim. Ahmet Hakan'ın ise, ciddi bir boy sorunu var. Bu meselenin, bilincinin derinliklerinde yer ettiği kanaatindeyim. Son dönemde yaşadığı polemiklere baktığımızda ise, 'Türkiye koşullarında imam hatip terk' bir insanın, boyundan büyük işlere kalkıştığını görüyoruz. Olmaması gereken yerde bulunuyor, serbest salınım halinde oraya buraya tosluyor ve kendisi dışında herkesin farkında olduğu derin bir travma yaşıyor. Uzun yıllar İslami halleri ağır basan televizyonda, Ali Kırca imitasyonu, post-modern bir mümin/anchorman olmaya çalıştıktan sonra, Türkiye'nin mühim gazetelerinden birine köşelenmişliği, gönlünde yatan aslanın coşkuyla fışkırmasına yol açmış.
BASBAYAĞI HAZIMSIZLIK Ahmet Hakan'ın durumu çok kötü. "Yaşasın kötülük!" diye, el alemin hissi münasebet dünyasındaki bağlantılarını köşesinden şehvetle ifşa ederken, Teşvikiye kafelerinde skandal kapışmalara maruz kalıyor, terbiyesiz laflar ettiği için ağzına biber sürülmüş çocuğun, "Banane, banane, söylüycem işte!" diklenmesi gibi, hemen ertesi günkü köşesinde tekrar başka köşe yazarlarının his hayatındaki akrabalık bağlarına dalma ayıbına giriyor. Aslında bunun 'kötülük' bile olmadığını, ortada basbayağı bir hazımsızlık ve ishal durumu bulunduğunu bilemiyor. Nasıl bir ruh halidir ki bu? Mesela, son dönemde yediği tokatlara bir baksanıza; içinden geldiği İslami camiadan Ahmet Taşgetiren ona alenen 'yavşak' diyor, Kadir İnanır'dan 'dönek' ve 'dangalak' laflarını işitiyor, Hülya Avşar ve İclal Aydın tarafından bile madara ediliyor... O hâlâ tutup bir yandan Perihan Mağden'e laf yetiştirmeye çalışırken, bir yandan Haşmet Babaoğlu'yla dalaşıyor, üstüne bir 'yavşak' lafı daha yiyor... Bu yüzle sokağa çıkıyor, -kuşkusuz- kendisinin fevkaladenin fevkinde işler becerdiğini düşünerek, Nişantaşı'ndaki 'yabancı alem'de, huşu içinde kahvesini yudumluyor. O, ümitsiz bir çabayla, Hürriyet'te Ayşe Arman'dan boşalan yeri doldurmaya çalışıyor aslında. Hiç olmadığı ama olduğunu zannettiği bir 'sarışın şımarık kız' elbisesi giymiş üzerine. "Yaşasın kötülük!" diye, "Banane, banane işte! Söylüycem!" diye, eteklerini savura savura hulahop çeviriyor. Sakallarından bile utanmıyor...
Sami TOSUN
|