|
|
|
|
|
|
Üç yazarın köşesinde daha önce yazılanlar:
Haşmet Babaoğlu/Vatan 'Bir zibidi var... Köşe yazarı' Çok büyük bir gazetemizde kendine köşe bulmuş bu kişinin işi sürekli ona buna sataşmak...Ünlüler ve gazeteciler arasından hedef seçtiklerine laf atıyor; bunu yaparken zavallılıklarını, komplekslerini sergiliyor ve ne yazık ki bunları da polemik diye yutturmaya çalışıyor. "Nasıl laf soktum ama..." duygusunun hain hazlarına kilitlenmiş halde yazıp duruyor. Yazdığı her 'acıtıcı' satırdan sonra da kötü tüccarlar gibi yağlı ellerini ovuşturup gülüyor. Sonunda ne göreyim; benim adımı da geçirmiş bir yazısında, aklı sıra benimle eğlenmiş. E, hakkını teslim etmek gerek! Kalemi kıvrak. Fakat ruhu yavşak! Kendisi gibi kompleksleri paçalarından akan ve yanından hiç ayrılmayan arkadaşıyla birlikte günlerini geçirdiği Teşvikiye kafelerinden birinde dün yüz yüze hesaplaşırken anladım ki fena halde de korkak!... Adını anmıyorum. Çünkü biliyorum ki o güzel adı, bu adamdan utanıyor... Onu burada daha fazla konu edecek değilim. Değmez. Ama asıl anlatmak istediğim başka... Medyaya yerleşmiş bu 'kötülük' yuvalarından hepimiz sorumluyuz. En kolay yollardan tiraj-reyting hedefleyen yayın yönetmenleri ve dedikodu şehvetinin kışkırtılmasına bayılan okurlar da sorumlu bu adamların yükselişinden.
Mansur
Forutan/Akşam Sonra bir gün... Danimarka'daki Roskilde festivaline SABAH gazetesini temsilen Ayşe'nin gideceğini öğrenmiş bulundum. Roskilde'ye daha önce Mehmet Tez, Kanat Atkaya ve Haşmet Babaoğlu ile gitmiştik. Carlsberg götürmüştü ve bu üçlü bu festivalin demirbaşı gibiydi. Ancak nasıl olduysa olmuş, benim yerime bu kez Ayşe davet edilmişti. Meğer Haşmet Babaoğlu halkla ilişkiler firmasını örgütlemiş, SABAH kontenjanı için Ayşe'nin adını yazdırmış. Sahneye Black Sabbath çıkacak ve bunu Ayşe izleyecek?!!! İki gün önce Serdar Ortaç konserinde halay çekeceksin sonra gidip Ozzy izleyeceksin...ş Hıncal Abi bu meslek bu kadar mı ucuzladı? Dürüst olayım, bu olay canımı çok acıttı. Gidemediğim için değil tabii ki, bunu hiç beklemiyordum sadece. O gün Haşmet Abim de benim için artık Haşmet Babaoğlu oldu.
Ahmet Hakan/ Hürriyet Neymiş? Neco'yu tanımlarken "Haşmet'in kayınpederi," demişiz. Sanki arkadaşımız, "Önde zeytin ağaçları / Arkasında yar..." tadında yaşayıp giden, kire pasa katiyen bulaşmamış; özel hayatını, sevgilisini herkeslerden köşe bucak saklamış, kendi halinde takılan münzevi bir zavallıcıktır da kontrol altına alamadığı öfkesi bu yüzdendir. Sanki gazete sütunlarından kendisine "Haşmetim," diye seslenilmemektedir de kendini kaybetmesi bu yüzdendir. Zıvanadan çıktı da ne oldu sanki? Ne olacak? En babasından bir ikiyüzlülükle daha müşerref olmuş olduk. Şöyle ki: Sen ağlak şiirler okuyup "Duygu... Biraz duygu... Bütün istediğim buydu," falan diye inleyeceksin... Sonra da 'minicik bir espri' karşısında, üzerinde sakil mi sakil duran bir sokak çocuğu pozu takınıp küfürler yağdıracaksın! Peki... Haşmet'in bu haliyle bizi yıldırma ihtimali var mı? Ne gezer! İşte şimdi de bütün pervasızlığımızla kendisine "Neco'nun damadı!" diyoruz. Hadi bakalım... Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın. Haşmet'ten korkan Haşmet gibi olsun.
ŞEBNEM AKSON
|
|
|
|
|
|
|
|
|