Altın gol AB'nin pasına bağlı
AB Komisyonu'nun Türkiye için almış olduğu 8 başlıkta müzakerelerin başlatılmama kararı beklenenden kötü ama en kötü senaryo dağil. 10'lu ya da 20'li sayılarda başlıkların açılmayacağına yönelik duyum ve beklentiler piyasalara yansıdığı için dünkü açıklamaların negatif bir etkisi pek olmadı. Artık bu tavsiye kararını resmiyete dönüştürecek 11 Aralık'taki AB Dişişleri Bakanları toplantısı beklenecek. O zamana kadar sürpriz bir gelişmeyle Kıbrıs konusunda yeni bir adım atılması görünüşte mümkün ama fiilen çok zor. Yani AB'nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn'in belirttiği gibi, Türkiye'nin son dakikada altın bir gol atma imkanı yok. Bu imkan olsa olsa AB'de olabilir. Çünkü 2004 yılında yapılan referanduma Kıbrıslı Rumlar "hayır" derken, Türkler "evet" dedi. Buna karşılık AB, Rum kesimini tüm ada adına tam üyeliğe kabul etti.
Bugüne nasıl gelindi-Referandumda evet demesi karşılığında AB, KKTC üzerindeki izolasyonları kaldırılacağı sözünü verdi. Ama şimdiye kadar sözünde durmadı. Türkiye de 3 Ekim'de müzakerelere başlayabilmek için, liman ve havaalanlarını Rum kesimine açacağı taahhüdünde bulundu. AB, KKTC üzerindeki izolasyonlarını kaldırmadı ve sözünde durmadı. Türkiye de liman ve havaalanlarını açmadı. Böylece dün verdilen karar aşamasına böyle geldik. Türkiye liman ve havaalanlarını Rum kesimine "açmam" demiyor, "KKTC üzerindeki izolasyonlar kalkarsa açarım" diyor. Burada adımın karşı taraftan gelmesi gerekiyor. Dolayısıyla Türkiye'nin altın gol atma olanağı ancak karşı tarafın pas vermesine bağlı.
Bunun adı kaza- Gelinen aşamada AB, 8 başlıkta görüşmeleri hiç açmayarak, diğer başlıkların kapatılmasında da Kıbrıs'ı ön şart yaparak Türkiye için müzakereleri iyice zorlaştırdı. 8 başlığa hiç dokunmamak dörtte birinin müzakere dışı kalması demek. Komisyonun bu önerisiyle AB tam üyeliği Kıbrıs sorununun Rumlar lehine çözümüne bağlandı. Bu kayıplara karşılık Türkiye, AB ile müzakere sürecindeki ülke statüsünü korudu. Eğer öneri 11 Aralık'ta resmi bir karara dönüşürse AB ile yaşayacağımız ağır bir tren kazası olmayacak, ama sonuçta hafif sıyrıklarla atlattığımız bir kaza da değil.
Artık çapa değil- Bu durum, en azından taraflardan birinin yeni bir adım atmasına kadar AB'yle müzakereleri gündemden düşürüyor. Zaten 2007'de müzakerelerde fazla bir ilerleme beklenmiyordu. Şimdi böyle bir kararla AB faktörü Türkiye için iyice gündem dışı kalacak ve çapa olmaktan çıkacak. Ancak Türkiye'deki seçimlerden sonra oluşacak yeni hükümet döneminde AB'de de müsait ortamın bulunması halinde müzakarelere yeni bir ivme katılabilir. Ama bunun için yeni bir dış konjonktür mü bize yardım eder, AB mi değişir, yoksa biz mi daha fazla ödün vermeye zorlanırız, bilinmez. Bilinen, 20032006 döneminde ekonomiyi ve piyasaları taşıyan ayaklardan birinden artık yoksun kaldığımız.
4 çapada durum- Müzakereleri kısmı askıya alma Türkiye'ye yeni sermaye girişini pek teşvik etmez. Ancak AB'yle müzakere eden ülke statüsü de kaybedilmediği için, tek başına Türkiye'den sermaye çıkışını tetiklemez. Yeter ki IMF ile yürütülen ekonomik program ayağını sakatlamayalım. Yeniden IMF borçlarının kapatılma planının ısıtılması böyle bir hatanın yapılabileceği ihtimalini canlı tutuyor. Bir ayak devreden çıktıktan, diğer ayaktaki belirsizliklerden sonra siyasi istikrar ayağı da çifte seçim nedeniyle zayıflıyor ve sakatlanıyor. Geriye sadece pozitif dış konjonktür kalır ki, onun ne zaman ve nasıl bozulacağı belli değil. İnsiyatifimizde olan bir şey de değil. Kaldı ki, dört bacaktan tek bacağa düşmek hiç iyi bir durum değil, üstelik bu bacak da tamamen dışarıdan esecek rüzgara bağlı. Hükümet eğer IMF ile ilişkiler konusunda bir siyasi karar alacaksa çabalardaki bu zayıflamayı da dikkate almalı.
Sonuç "Her büyük hatanın bir yarı yol anı vardır; geri dönülebilecek ve belki de onarılabilecek bir an" Pearl S. Buck
|