|
|
Aşkları evlilik değil, 'benim' duygusu öldürüyor
Günlerdir giden erkekleri ve kalan kadınları tartışıyoruz. Bir de gidenin neden kadınlar olmadığını... Ayrılıklara gerekçe olarak 'cinsel isteksizlikten', 'heyecan arayışına' kadar herkes bir gerekçe buldu ama kimse 'artık nasıl olsa benim' rahatlığından söz etmedi. Asırlardır evlilik aşkı öldürür tartışması yapılır. Evliliğin ne günahı var? Gerçekte aşkı öldüren şey; aşkı başlatan ilginin ve özel hissetme duygusunun yok olması değil mi? Flört sürecinde otomobile binerken kapınızı açan erkek, ilişkiden emin olduktan sonra bu özeni göstermez. Hatta evden çıkmakta geç kalırsanız, uzun uzun kornaya basar! Başlangıçta her buluşmaya 'parfüm duşu' yaparak gelen adam, birlikte uyuyacak noktaya geldiğinizde duş almadan yatağa girer. Tanıma sürecinde direksiyonda ağzından çıkan en ağır küfür 'eşek' olan biri, aynı adresi paylaştığınızda trafik magandasına döner. Kadın dergilerinde çok bildik bir tüyo vardır; "Eşiniz rejime girdiyse ve üstüne başına özen göstermeye başladıysa dikkatli olun!" Bu tüyo doğrudur. Erkek 'yeni kadına' kendini beğendirmeye çalışmaktadır. Tıpkı bir zamanlar size kendini beğendirmeye çalıştığı gibi! Sadece erkekler değil, kadınlar için de benzer değişim örneklerini kolaylıkla sıralayabiliriz. Bu değişim sürecinin yaşanması için illa evli olunmasına gerek yok. Birlikte yaşayanlar için de aynı durum geçerli. İnsan 'Artık nasıl olsa benim' hissine kapılınca önce ilgi tükeniyor. İlgi bitince karşındakine dünyanın en önemli varlığı gibi davranmıyorsun. Ve sonuçta karşındaki kendini özel ve değerli hissetmiyor. Karşınızdakine her gün milyon kere 'seni seviyorum' demek yerine ertesi gün gidebilecekmiş gibi davranın! Bakalım ne olacak?
|