Papa fiyaskosuna doğru
Ne yazık ki, olağanüstü bir gelişme olmazsa Papa 16'ncı Benediktus'un önümüzdeki haftaki gezisi, "Türkiye'nin Avrupa'ya ait olmadığı" tezinin en güçlü kanıtı haline gelecek. Evet yanlış duymadınız. Hıristiyan aleminin liderinin Müslüman bir ülkeye yapacağı gezinin, Türkiye'nin her fırsatta kendine "marka" değeri üretmeye çalıştığı "medeniyetler ittifakı" açısından örnek bir tablo yaratması beklenirdi. Ancak öyle görünüyor ki tüm dünya kanallarının özel yayın izni alarak dakika dakika vereceği gezi, Papa'ya gösteremediğimiz misafirperverlik, uygulamadığımız protokol, görüşmemek için hükümetin gösterdiği çaba ve sokak eylemleriyle anılacak.
Kendimizi cezalandırıyoruz Tamam Papa'ya kızıyoruz, çünkü kardinalken Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıktı ve Papa olduktan sonra İslam'ı eleştirdi. Ama Avrupa ve dünya satrancının en önemli isimlerinden birine "ikinci sınıf protokol" uygulayıp "soğuk bir karşılama" sunarak, Papa'yı değil, kendimizi cezalandırıyoruz. Korkarım daha önce bir Papa'ya suikast girişimiyle anılan Türkiye, bu kez de toparlayamayacağı bir imaj sıkıntısına girecek. Neden mi? Öncelikle Papa ve Papalık kurumunun ne olduğunu anlamak lazım. Papa yalnızca Hıristiyan aleminin en önemli ruhani lideri değil, aynı zamanda Katolikler için Tanrı'nın yeryüzündeki temsilcisi. Başbakan Tayyip Erdoğan, son ABD gezisinde muhafazakâr Amerika'nın temel gıda maddesi olan Fox News'e verdiği röportajda Papa'nın İslam'la ilgili sözlerinden dolayı özür dilemesini istedi. Amerika'dan arayan Katolik bir dostum "Bize göre Papa 'günahsız' ve 'yanılmaz' sıfatlarına sahiptir. Papa'dan özür dilemesini istemek, Tanrı'nın özür dilemesini istemek. Birçok Katolik alınabilir" diyordu. Alın size medeniyetler arası yanlış anlama! Tabii Papa 16'ncı Benediktus'un gezisini Türkiye için "turizm broşürü" olmaktan çıkaran başka unsurlar da var. Ankara büyük bir gururla Papa'ya "ikinci sınıf" protokol uygulayarak, top atışı, Camlı Köşk daveti, kırmızı halı gibi işlerden kendini lağvetti. Papa Ankara'daki en önemli toplantısını, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Bilkent Yolu'ndaki "mimari şaheser" demeye bin şahit isteyen binasında yapacak. Papa dediğiniz, Michelangelo'nun yaptığı Sistine Şapel altında yaşayan, dünyanın en önemli sanatsal, estetik, teolojik ve maddi mirasının sahibi. 2 bin yıllık geleneğin son noktası. "Ankara'da bana 21 pare top atışı yapılmadı" ya da "Beni estetik fakiri bir binada ağırladılar" diye üzülecek değil. Ancak emin olun kafasındaki "Bu Türkler Avrupa geleneklerinden çok uzak" fikri iyice pekişecektir.
Köprü olmayacak mıyız? Bir de her fırsatta "medeniyetler ittifakı" diyen hükümetin Hıristiyan medeniyetinin en üst makamındaki adama koyduğu ambargo var. İlk kez SABAH'ın duyurduğu gibi, hükümet içinde Papa'dan vebalıymış gibi bir kaçış var. Başbakan, diğer bakanlar ve normal koşullarda Papa'ya mihmandarlık yapması beklenen (ve bir hafta önce medeniyetler ittifakı diye İranlı ayetullah Hatemi'ye övgüler düzen) Diyanet'ten Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın dahil herkes o gün bir yere kayboluyor. Dışişleri Bakanı'nın son dakikada yaptığı yemek daveti, Vatikan tarafından kibarca reddedildi. Gezi daha başlamadan diz boyu gerginlik! Dün İstanbul'da Başbakan Erdoğan tarafından açılan ve İslam ülkelerinin ekonomi yetkilileri ve işadamlarını bir araya getiren 10. Uluslararası İş Forumu'nda MÜSİAD tarafından hazırlanan "Milliyet, Medeniyet, Nübüvvet" isimli film gösterildi. Anlaşılan film, Batı medeniyetinin tüm dünyanın kanını emmeye çalıştığını anlatıyor. Adolf Hitler, ABD'nin Irak işgali ve İslam ülkelerinde yoksulluğa ilişkin görüntülerden sonra Papa 16'ncı Benediktus'un görüntüsü var. Pardon ben herhalde bir yerlerde bir şeyleri kaçırdım. Biz "Kızgın Müslümanlar'ın liderliğine" değil "Doğu ile Batı arasındaki köprü" rolüne soyunmadık mı? Biz "Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar" nutukları atmak için değil AB'ye girmek için çabalamıyor muyuz? Papalık, yani Vatikan, önemli bir kurum. Dünya politikalarını etkileme açısından Dünya Bankası ya da IMF'den, hatta Kofi Annan'dan daha mühim bir şahıs. Bu geziyi bir "fırsat" olarak değerlendirmeyeceğimiz aşikâr. Ama bari kendimize zarar vermesek!
|