Bir annesiniz...
Nasıl anlatılabilir, tam bilmiyorum. Deneyeyim. Bir annesiniz mesela. Daha bir ay önce 26 yaşındaki kızınızı kansere kaptırmışsınız. Ve iki oğlunuz "terörist"!
Son satırım hukuka aykırı. Anne beni dava edebilir. Çünkü, bir hukuk devletinde vatandaşın temel dayanaklarından olan "masumiyet" meselesinde açık ihlalde bulundum. Suçu kanıtlanana, mahkum olana kadar, gözaltında yahut tutuklu da bulunsa, masum sayılan birisini, hatta ikisini birden suçlu ilan ettim. Hem de sıfat koyarak.
O son cümleyi geri alıp şöyle devam edeyim o zaman: Ve iki oğlunuz birden gözaltında iken tutuklandı. Oysa siz birini sendika başkanı, diğerini bir radyoda haber müdürü sanıyordunuz! Siz öyle zannederken 100 kişiyle birlikte gözaltına alındılar. Bir ay sonra da 57 kişiyle birlikte tutuklandılar. Şimdi F tipi cezaevindeler. Ve bizim meslekte, nice "F klavyeli" bilgisayarın tuşları bu olaydan bahsetmeyecek bile.
Ve iki oğlunuz birden tutuklandı; Ve siz onları sendikacı, radyocu sanıyordunuz, öyleydiler ya. Annesiniz, ilaçlarla zor ayaktasınız Gerçeği istiyorsunuz. Gerçeği öğrenmek için önce neyle suçlandıklarını bilmek istiyorsunuz. Neden tutuklandıklarını, evlatlarınız hakkında polisin sizden fazla ne bildiğini öğrenmek istiyorsunuz. Gerçeğe isyan edebilirsiniz; yahut acıdır ama bağrınıza taş taş basar kabullenebilirsiniz. Ama gerçek bir yana, "dosya" ya dahi bakamıyorsunuz. Çünkü, "CMK 153/2; kod adlı kanun maddesi ve fıkrasının uygulanmasıyla, "belge ve bilgileri sanık ve şüpheli müdafileri öğrenirse alenileşecek ve suç delilleri karartılacak" gerekçesiyle dosya gizleniyor. Avukattan gizleniyor; anneden gizleniyor. "İyi haber" şu: Kanunun da belirttiği gibi, ortada henüz "mahkum terörist" yok; "şüpheli" mevcut sadece. Dava olmadığı için, "sanık" bile değil. "Kötü haber": Şüpheli de dosyada neyle suçlandığını bilmiyor; belki neden dövüldüğünü de.
Kimilerimiz, yani aslında neredeyse bütün dünya "Guantanamo hukuku"nu, suçlaması gizlenen, savunma hakkı zedelenen o "demokratik ABD" uygulamasını yerden yere vurdu. Hasta bir anne, hatta ölü bir kardeşken dahi, diri ya da ölü, bir benzerini kendi ülkemizde kabul etmemiz isteniyor. Bir annesiniz mesela. Kızınızı kansere kaptırmışsınız yeni. Ve iki oğlunuz tutuklu, dosyaları gizli. Birgün gazetesinden Sinan K. Bilgenoğlu'na diyorsunuz ki, "Gömlek kan içindeydi, hırka paramparça. Ben onları öpmeye kıyamıyorum." Hiçbirimizin başına gelmez diye umursamadığımız bir şey bir gün bir annenin başına geliveriyor işte.
Bir de şu var: Bu bir "VIP dava" değil. Radyocu, sendikacı, gazeteci sıfatlarını da taşısalar da, zanlılar, şüpheliler, tutuklular "şöhretli" değil. Burada, Avrupa'da, piyasada tanınmış değil. Meslekleri, işleri bulunsa dahi hep "şüpheli"! Belki mahkum da olabilirler; belki bazıları, belki tümü serbest de kalabilir. Ama "VIP davalar"da haklı olarak "demokrasi, hukuk, adalet, 301'siz bir hayat" arayan, ararken farkında olmadan cemaatleşebilen kimilerimiz için maalesef bazen; Şöhret yoksa, hak da yok! Şöhret yoksa, hukuku aramak da yok! Şöhret yoksa, yurtta ve cihanda şöhretli destek yok! Hayatın acımasız bir ikiyüzlülüğü de bu işte: Çok düşünebilen, çok hissedebilenleri de içine katıp sürükleyen. Demokrasi, özgürlük, adalet isterken, kendi hiyerarşilerini, ayrımcılıklarını, adeta sınıf farklılıkları üreten.
|