Siyasetçiye düşen...
Atasözündeki gibi: "Ağzını büzüşünden Ömer diyeceği belliydi..." Öyle de oldu... Fransa parlamentosunun, "Ermeni soykırımını inkar edene hapis ve para cezası" getiren Sosyalist Parti teklifini kabul edeceği beş yıldır belliydi. "Fransa 1915'te Ermenilerin maruz kaldığı soykırımı tanır" ifadesini içeren yasayı 18 Ocak 2001'de kabul ettiğinden bu yana beklenen gelişmeydi. Paradoks, Fransız politikacıların her dönem uyguladığı seçim taktiğine, Türk siyaset ve işadamının bodoslama düşmesinde... Beş yıl önceki gibi, bu kez de "vakur duruş göstermek" varken, yine son dakikada yüksek perdeden tepki verildi. "Fransız mallarını boykot edelim" sloganları yine yükseldi. 2001'de olduğu gibi, zaten Ermeni oylarına oynayan Sosyalist Parti'nin Fransa'daki seçim propagandasının ekmeğine yağ sürüldü. Politik taktik hatalar sonucu, toplam 21 ülkede 10 yıl boyunca 110 silahlı saldırı gerçekleştiren ve 32'si diplomat, 41 Türkü öldüren ASALA terör örgütünü anımsayan olmadı. Orly katliamı ise hafızalardan silindi. Türkiye, 20 yıl önce ön aldığı konuda, taktik hatalar sonucu geriye düştü...
Nereden nereye? O gün ASALA için geçerli olan durum, bugün PKK için de söz konusu... Yakın zamana kadar, "Ayrı devlet, ayrı bayrak için ulusal kurtuluş savaşı" politikası güden PKK, karşılaştığı kararlı mücadele sonucu bugün farklı bir noktaya geldi. Cumhuriyetin temel kabulleriyle sorunu olmadığını belirtip, "üniter devlet, milli bayrak, Türkiye devlet olarak Kürtlerin de devleti" söylemini sıkça kayda geçirmeye başladı. Bir zamanlar "ara formül" olarak dillendirdiği konfederasyon hedefini de terk etti. Hatta konfederasyonu savunan, Hür Kürtler Grubu Başkanı Şerafettin Elçi'ye de sert eleştiriler yöneltmeye başladı. Birçok sivil toplum örgütü liderinin daha ileri söylemleri varken, "Kürtçe eğitim, isim hakkı, koruculuk sisteminin kaldırılması, köye dönüşlerin sağlanması" gibi birçok kesimde kabul gören talepleri ister duruma geldi. Sıraladığı talepler yerine gelirse, susturduğu silahlarını toprağa gömmeye hazır olduğunu kulaklara fısıldamaya başladı. Bu aşamada hemen belirtelim; bunlar kesinlikle "PKK uslu çocuk oldu, onunla masaya oturulup görüşülsün" veya "sözlerine inanılsın" demek değil.. Aklı başında olan tek kişinin dahi böyle bir talebi olamaz, olmamalıdır.
Siyasetçinin adımı Ancak, akan kanın durması için gelinen bu noktayı, başta siyasiler olmak üzere kimse de görmezden gelemez. Ortaya çıkan durumu değerlendirecek, buna ilişkin yol haritasını belirleyecek olanlar da siyasilerdir. DYP lideri Mehmet Ağar'ın Diyarbakır ve Mardin'deki açılımı da bu noktada önem kazanıyor. Ağar, dünkü sohbetimizde sözlerine biraz daha açıp şunları söyledi: "Terör şiddetle beslendi. 10 yıl önce Türkiye'nin üniter yapısına silah sıkanlara, silahlı mücadele verip, elindeki şiddeti aldık. Bugün şiddeti tamamen yok etme imkanı doğduysa, terör tamamen bitecekse, adımını da atacaksın. Siyasetçiye düşen görev de budur..." Ağar'ın da vurguladığı gibi; siyasetçinin zamanında adım atmamasının ilerde yaratacağı sıkıntılar daha büyük oluyor. Aynen, 1991'de İstanbul'daki KEİ Zirvesinde Ermenistan Cumhurbaşkanı Ter Petrosyan ile yakalanan sürecin, "Özal-Demirel iç siyasi çekişmesine kurban verilmesi" gibi... O gün küsüp Okluk Koyu'na giden Özal, sonra pişman olmuş, ancak iş işten geçmişti.
|