|
|
80'lerde her yer arabesk
Mehmet Öztürk'e göre önceki yıllarda yasaklanan arabesk 1980'lerde egemen kültüre dönüşüyor. Arabesk ve minibüsçülüğün gecekonduların bir sonucu olarak ortaya çıktığını anlatan Öztürk, bir süre sonra da sadece gecekonduların değil, şehir merkezlerinin, lüks semtlerin ve televizyonların da arabeskleştiğini öne sürüyor. Arabesk filmlerin sado-mazoşist ve dinsel bir özelliği sahip olduğunu söyleyen Öztürk, karakterlerin seyirciye de çile çektirdiğini iddia ediyor: "Popüler olmuş her olay ve kişiye kamerasını yönelten Türk sineması için arabesk bir fırsattı, zaten 1980'lerde Türk filmlerinin yarısına yakını arabesk türündeydi."
GLOBALİZM NE OLA Kİ? Türk sinemasında İstanbul'daki küresel mekan ile taşra mekanı arasındaki sınırın neredeyse sadece Bağdat Caddesi'nde çizildiğini tespit eden Öztürk, "Yani caddenin bir yakasını küresel sembol ve deneyimler, diğer yakasını da taşra deneyimleri biçimlendiriyor," diye konuşuyor. Türk sinemasının gecekonduları fon olarak kullandığı halde, onun gerçeğini ifşa etmekte yetersiz kaldığını söyleyen Mehmet Öztürk, son yıllarda Zeki Demirkubuz'un kişisel hikâyeler üzerinden şekillendirdiği filmlerinin sosyal ve bireysel realiteyle yüzleşmekten çekinmediğini de vurgulamadan geçemiyor.
|