| |
|
|
Em teror nahvazın (Terör istemiyoruz)
Diyarbakır'da, Ulucami'nin önünde herkes birbirini tanıyor. "Yabancı birini" görünce susuyorlar. Hele bir de "resim çekmek" istediğimizde... "Yerinden kalkıp, uzaklaşan" oluyor.
Herkes bize karşı "saygılı." Herkes tek tek "hoş geldiniz" diyor, elimizi sıkıyor. Sarılıp, öpen de var. Ama sıra "sohbete" gelince... "Ürkeklik" başlıyor. İnsanlar "konuşmaya korkuyorlar."
Biz "barış, uzlaşma, Türk-Kürt kardeş... Birlikte yaşamak... Terör sona ersin... Kan akmasın" diye konuşunca... "Kilitli ağızlar" teker teker aralanmaya başlıyor: *Lı dünye xeşik memleket tınne (Dünyada böyle güzel bir ülke yok). *Emjı teror acızbun (Terörden bıktık). *Zarok bıra neçın çiya (Çocuklar dağa çıkmasın). *Emteror nahvazın (Terör istemiyoruz). *Emhuzır duxazın (Huzur istiyoruz). *Aşiti duxazın (Barış istiyoruz). *Embırati duxazın (Kardeşlik istiyoruz).
Yaşlı bir adam elimizi tutuyor. "Yaz, yaz" dercesine not defterimizi işaret ediyor: -Mezıne devleti bıra hercar verın vıra (Devlet büyükleri buraya sık sık gelsin... Her zaman gelsin). İhtiyar doğru söylüyor.
Sonra "bir başkası" elimizi tutuyor: -Reisicumhur vı ki bıbe?.. Tayyip beg ve bıbe (Kim Cumhurbaşkanı olacak? Tayyip bey olacak mı)? "Soru" devam ediyor: -Yaji yekidın ve bıbe (Yoksa başkası mı olacak)?
-Ey Diyarbakırlılar... Allahaısmarladık. Topluca "uğırbe" diye bağırıyorlar (Uğurlar olsun... Güle güle).
|