| |
|
|
Ulucami sohbeti
Diyarbakır'da, öğle vakti, gittik tarihi Ulucami'ye. Hava günlük güneşlikti. İnsanların bir kısmı, caminin önündeki Celal Güzelses Parkı'nda oturuyordu: İbrahim Durgun, Veysi Beyaz, İsmet Çiftçi, Bedri Kaplan, Adem Çiftçi, Mehmet Erk, Cemil Öre, Hacı Mehmet. Bir kişi daha vardı: -Vallah ben adımı söylemirem... Beni yazmiysen.
Caminin avlusu da kalabalıktı. "Dört ihtiyar" sohbet ediyorlardı. Mehmet Budak, Ali Bilicier, Hüseyin Tenşik, Mehmet Şahin Yalçınkaya. "Aralarına" geçip oturduk.
Ulucami'nin kenarında "camlı bir bölüm" var. "Kahvehane" gibi. Orası da kalabalıktı. Altımıza bir kürsü (küçük iskemle) uzatıldı: -Bıxer hatın (Hoş geldiniz). Yaşlı biri elini uzattı: -Ser çava hatın (Gözüm üstüne geldin).
Dedik ki "haliniz nicedir?" Biri dedi ki: -Eyi, eyi... Her şey eyi. Öteki ona kızdı: -Sen tütünden emeklisen... Emekli maaşi alirsen... Sena göre eyi, eyi... Bir de bize sor... Em je male nıkarın nambıdın (Eve ekmek götüremiyoruz).
Kimi elimizdeki kağıdı, kalemi görünce çekiniyor, "susma hakkını kullanıyor." Kimi "Türkçe" konuşuyor: -Bol bol idare yok... Yaşayacak kadar idare ediyok işte. Kimi de Kürtçe: -Mıllet bırçıye (Millet aç). İş, kar tünneye (Ne iş var, ne kar). Emberakın iştuneye (İşsizlik var).
|