Kızılmaske babam olsun isterdim
Benim babam, diğer babalardan farklıydı. Onu farklı kılan, "Baba gibi baba" imajı yaratmıyor olmasından kaynaklanıyordu. Babam Kilis doğumlu. Okula 11 yaşında, erkek kardeşi kayıt edilirken, tesadüfen yazdırılmış. Nüfus cüzdanını da o zaman vermişler. Sonra ailede okuyan tek çocuk olmuş ve Hukuk Fakültesi'ni kazanıp avukat olmuş. Ancak okumak için inşaatlarda çalışmış, geceleri de bir terzinin yanında kalfa olarak dikiş dikmiş. Babası taş ustasıymış. Annesi ev kadını. Yani ona para gönderecek kimse yokmuş arkasında. Ama babam zoru başarıp, kariyerini oluşturmuş ve Mersin'e yerleşip, halasının kızı olan annemle evlenmiş.
ZORU BAŞARMIŞ Zor bir hayatı olmuş, ama karamsarlığa kapılmadan hayatını kurmayı başarmış. Ben 16 yaşıma kadar annemlerle yaşayıp, sonra üniversite için İstanbul'a geldim ve geri dönmedim. İnsan, o yaşlarda babasının yaşadığı bu zorlu hayatı çok takdir edemiyor. Ve babasını diğer babalar, annesini diğer annelerle yarıştırıyor. Biz annemin öğretmen olmasından dolayı, yazları öğretmen çevresi ile birlikte yazları, hani o caretta carettaların yumurtlamaya geldiği kumsallarda çadır kurar, 1 ay çadırda yaşardık. İşte çocuk ruhum, idolüm babamın karizmasının burada sarsıldığına tanık olurdu.
ÇADIRDA ŞENLİK VAR En yakın arkadaşlarımız Mustafa Amcalardı. Coğrafya öğretmeni olan Mustafa Amca'nın varlığı babam için de gizliden gizliye bir azap kaynağı idi. Kamp yeri kabusumuz çadır kurulmasıyla başlardı. Zavallı anneciğim, babamla saatlerce 50 derecelik Anamur sıcağında çadır kurmaya çalışırdı. Çadırın birkaç kere devrilmesinin ardından kavga edip, pes ederdi. Mustafa Amca ise bu sırada çadırı kurmuş, mukavvalardan mutfak, banyo hatta jakuzi yapmış olurdu. Kendi özel tasarımı olan şaşal şişelerinden yapılmış boşaltma ve arıtma tesislerini anımsamak bile zavallı ruhumda geçmişime gömdüğüm yaraların kanamasına yol açıyor. Annemin olay çıkarıp, Mustafa Amcalar'ın çadırına sığınmasıyla babam ve ben, çubuklar ve iplerle kampın en tuhaf görünen çadırına imza atardık. Kabus bununla bitmezdi; biz babamla balığa gider eli boş dönerdik. Akşama bizim çadırda patates kızartılırken, Mustafa Amcalar komşulara balık dağıtırdı.
BU SİTEYE DİKKAT! En büyük hezimet ise manav deneyimi olurdu. Anamur'un köylüleri sabahları tazecik domatesleri, biberleri getirirdi. Babacığım, tüm tarlanın en çürüklerini bir kilo içerisine sığdırmayı başarırdı. Mustafa Amca ise çadır-plazasının önünde organik tarıma geçmişti bile. Kamp, öğretmen kampı olduğundan ay başının geldiğini yanan mangallardan anlardık. Maaşı alan et alırdı. Bizim böyle bir kaygımız yoktu ama annem bir öğretmendi ve öğretmen gibi yaşamalıydık. İşte böyle zamanlarda babamın aslında Kızılmaske olduğunu hayal ederdim. Ama o Kızılmaske'nin pardesüsünü giyip halka karışmış, süper güçlerini bizden saklayan biri olduğunu hayal ederdim. Babam kahramanımdı. Ama Kızılmaske gibi iyi niyetli bir kahramandı. Zavallı Kızılmaske de ormanda 10 kaplan gücünde olduğuna değin dedikodular olmasına karşın, muhteşem mağara sarayını Pigmelerle paylaşırdı. Maceralarında adamcağızın şöyle tek başına ayaklarını uzatıp, terliklerini giyip bir dizi izleyebildiğine bile şahit olmadım. Eminim, iş kıyafetlerini de kendisi yıkayıp ütülüyordur. Şimdi neden mi bu yazıyı yazdım? Dün sabah e-mailimde gittigidiyor. com'da yapılan bir açık arttırmanın görselleri vardı. Kızılmaske'nin resmini görünce geçmişe doğru yuvarlandım... Bu açık arttırmada hayranı olduğum ve tüm harçlığımı yatırdığım Kızılmaske, Yüzbaşı Volkan'ı yayınlayan (TopGun'dan önce Yüzbaşı Volkan'ımız vardı bizim) Tay Yayınları'nın kurucusu Yalçıner Ailesi'nin ve Ressam Aslan Şükür'ün özel koleksiyonundan alınan, 70'lerde baskı için hazırlanmış guaj kapakların her birinden tek adet orijinal çizim bulunuyor. İlgilenenlere duyurulur! Babacığım, biliyorum bu yazıyı okur okumaz beni arayıp sitemlerini dile getireceksin. Ama sen benim biricik alçakgönüllü Kızılmaske'm, Süperman'im, Örümcek Adam'ım, süper kahramanımsın... (Tamam bu tuhaf oldu farkındayım ama hani dünyayı filan kurtarıyor ya, o açıdan...)
|