| |
|
|
Antalya, Sevgilim!..
Başlık yürütme.. Marguerite Duras'nın Hiroşima, Sevgilim'i vardı ya hani, filme de çekildi.. Hiroshima Mon Amour, ondan.. Duras'nın romanı, aşk, tutku ve unutma diye özetlenir.. Benim Antalyamda aşk ve tutku var, ama unutma yok!.. Bakın ben aslında sıcak ve nemli iklimi yüzünden Antalya'dan nefret eder, mecbur olmadıkça gitmezdim.. Evim var Side'de 40 yıldır, bir gece, sadece bir gece kaldım bugüne dek.. "Sat bari" dediler bu yıl, satılığa çıkardım, 40 yıldır boş duran evi.. Beni Sami zorladı Antalya yöresine.. Altın Yunus'ta genel müdürken tanıdığım ve çok sevdiğim Sami Türkay.. Ben yerleri değil, insanları severim.. Yazın minik minik tatillerinde kendimi Sami ve arkadaşlarına emanet etmeye başladım. O Süzer'e geçti, ben de Alaçatı'ya.. Sami, Kaya'ya transfer olunca da bağrımıza taş basıp Antalya'ya.. Ve Antalya'yı keşfettim bu defa.. Antalya insanını keşfettim.. Aspendos'taki o muhteşem gecede Antalya Opera, Bale ve Orkestrası'nın Carmina Burana çalması, söylemesi ve oynaması mest etti beni.. "Atatürk yanımda oturuyordu" diye yazdım.. Ankara'da ilk konservatuvarı açarken bunu düşünüyordu Ata.. Ve işte şimdi Antalya'da Atatürk gençliği böyle bir gösteriyi sahneliyordu.. Belek tatillerimde kente inişi sıklaştırdım. Bu inişlerden birinde Mithat Selection konserleri ile tanıştım.. Her cumartesi akşam sekizde bir minik orkestra ile operadan bir kadın, bir erkek şan sanatçısı, fevkalade doğru seçilmiş bir repertuarla, halkı klasik, çok sesli müziğe çekiyorlardı, Konyaaltı'nda.. Sadece koltuklar değil, yol kenarı, kaldırımlar da tıklım tıklım doluyordu.. Baş örtüleri ve şalvarları ile gelmiş iki köylü kadını gösterdim, ağbime.. Başından sonuna izlediler konseri, kenara çöküp.. ..Ve asıl önemlisi.. Nasıl bir zevk, nasıl bir keyifti Antalya sokaklarında yürümek, bir kafede oturmak.. Nasıl gülerek, gözlerinin içi ile sıcak sıcak gülerek bakıyorlardı insana.. Nasıl mutlu bir keyifle başları ve gözleri ile selam veriyor, ne kadar güzel, kırk yıllık dost gibi "Günaydın.. Merhaba.. Hoşgeldiniz" diyerek geçiyorlardı yanınızdan, kadını erkeği, genci, yaşlısı, çoluğu, çocuğu ile.. İstanbul somurtuk insanlar ülkesiydi, Antalya, sevimli, sıcak, cana yakın.. Kendi gazetemde, NTV koridorlarında insanlar tebessümü esirger, selamlaşmamak için adeta çırpınırken, Antalya insanının bu kadar "İnsan" olması kalbimden vurdu beni.. Yazın son tatil parçası da bitmiş, uçağa binmiştim.. Üzerinden uçtuğum kent, minicik penceremden giderek uzaklaşırken söylendim.. "Antalya Sevgilim.. Gene döneceğim!.." Sonra güldüm.. İkinci lafım da yürütmeydi.. İkinci Dünya Savaşı'nın en büyük generallerinden Mc Arthur Filipinler'den çekilirken bağırmıştı. "Geri döneceğim" diye.. Dünyanın en savaş aleyhtarı romanı ile en savaşçı generalini buluşturarak bir aşkı anlatmak, nasıl bir ironiydi.. "Antalya Sevgilim.. Gene döneceğim!.."
|