Ruhi Su'nun ezgili yüreği unutulmaz!
Onun basbariton sesini ilk duyduğumda yasaklıydı... Bugünkü 30 yaş altı pek bilmez; (anasından ya da babasından duymadıysa eğer) dinlemek, öğrenmek (!), onun söylediği türküleri mırıldanmak 'o zaman' yasaktı! Ama kasetleri (o zamanlar CD yoktu elbet!) 'el altından' bulunurdu. Dikkat; 'teybin' (kaset çalar) sesi 'iyice' kısılarak dinlenirdi, ya 'biri' duyarsa diye... ... Ne mutlu ki bize insan olmuşuz İnsan sevgisini gerçek bilmişiz İnsanın dalında açıp gülmüşüz Muhabbet insana, insan olana ... Sonra yasak kalktı, gerek kalmadı tabii 'volume' ile oynamaya... ... İnsan olan insan gelsin beriye Kimi kara, kimi çalar sarıya Aslolan hayattır bakma deriye Muhabbet insana cana muhabbet
*** 20 Eylül 1985'te, 12 Eylül döneminin engellemeleri nedeniyle yurtdışında tedavi olanağı bulamadığı için yaşamını yitiren türkülerin basbariton sesi Ruhi Su'nun ölümünün ardından tam 21 yıl geçti. Ama ne müziği ne sözleri eskidi. Everest Yayınları, tam da bunu kanıtlarcasına ustanın anısına 'Ezgili Yürek' isimli kitabının yeni baskısını yaptı geçtiğimiz günlerde. Kitapta şiirleri, türküleri, yazıları ve kendisiyle yapılmış röportajları yer alıyor Ruhi Su'nun. Öylesine 'ders' alınacak türden deyişler var ki her sayfada... Anlatıyor usta bir yazısında... "Türküler yaşayan bir varlık gibi, iyisine ya da kötüsüne, kişisel katkılarla her an bozulup yeniden doğar. Bu, bizim elimizde olan bir şey değil. İmzalı bir sanat eseri gibi donduramayız bu türküleri. İyi ki elimizde olan bir şey değil, çünkü türküler o zaman yeniye karşı daima açık olan aslını ve otantik gücünü yitirirdi. Bana 'Sen bu türküleri nasıl söylediğini anlat' dedikleri zaman, bunlardan başka söyleyecek bir şey gelmiyor aklıma. Kısacası 'Bu benim terbiyem icabıdır' diyemiyorum."
*** Kitapta beni en çok etkileyen ise Zeynep Oral'ın kaleme aldığı yazı oldu. Ruhi Su'nun yaşamını, anlatıyor Oral, 84'te Milliyet Sanat'ta da yayımlanan yazısında... "...1983 Şubatı'ydı... Şan Tiyatrosu'nun koca sahnesinde, o, elinde sazı, öylece duruyordu. Ve alkışlar dinmiyordu. Daha ne sazının bir teline dokunmuş, ne bir ses vermişti... Sonunda baktı ki; bu çarpan, çırpınan yüreklerin durulacağı yok, sazına davrandı. O anda bin kişi soluğunu tuttu. (O güne dek ben böyle bir sessizlik duymamıştım.) Neden sonra sahneden gelen ses, oradakilerin sesi, soluğu oldu. O, Ruhi Su'ydu. O salonu dolduran insanlar, o gece, o alkış ve alkışın ardından gelen sessizliğin yoğunluğunu içlerindeki özlemle, hasretle bütünlediler... Çünkü üç yıldır Ruhi Su konser veremiyordu, sahnelere çıkamıyordu..."
*** Bense onun basbariton sesini ilk duyduğumda daha çocuktum... 'Düşünceleri' nedeniyle başkaca yerlere 'sürülen' (akabinde ailecek sürülürdük) Ziraat Bankası müdürü olan babam, 'gizlice' bulup getirmişti bir gün onun üç kasetini. 'Ezgili Yürek', 'Seferberlik Türküleri' ve 'Şiirler- Türküler'... Babama ne kadar teşekkür etsem azdır! O kasetleri defalarca, teybin hoparlörüne kulağıma dayayarak 'gizlice' dinlememe olanak sağladığı için... Everest Yayınları'na ise ayrı bir teşekkür gerek; yıllar sonra ustayı ustanın kaleminden bizlerle yeniden buluşturduğu ve yeni nesle aktardığı/anlattığı için...
|