50 yıldan beri dünyanın en büyük ekonomisi durumunda olan ABD'nin tahtı sallanıyor. Çalışan sayısının hızla arttığı Asya'da planlar her alanda global liderlik için yapılıyor.
ABD'nin son yarım yüzyılda ekonomi dünyasındaki başarı hikayesi üç ana faktöre bağlıydı. İyimserlik, dünyaya açılma hırsı ve doların global hakimiyeti. Özellikle iyimserlik ve girişimci ruhu ABD'yi kısa sürede dünyanın en dinamik ve sürekli yenilik peşinde koşan ülkesi haline getirdi. Bu iki özellik dünyaya açılma hırsıyla da birleşince ABD'nin uzun yıllar sürecek global ekonomik hakimiyetinin de temeli atılmış oldu. Bunun sonucunda Amerikan İngilizcesi tüm dünyada konuşulur hale gelirken fast-food, t-shirt, e-mail gibi Amerikan tarzı yaşam unsurları da uluslararası hale geldi. Dolar yalnızca ABD'nin değil tüm dünyanın kullandığı para birimi oldu. Halen dünya üzerinde yapılan her iki ticari işlemden biri mutlaka dolar cinsinden gerçekleştiriliyor. Ülkelerin merkez bankalarında bulunan döviz rezervlerin üçte ikisi de yine dolar cinsinden tutuluyor.
Madalyonun
diğer yüzü ABD globalleşmeyi 1970'li yıllardan itibaren uzun bir süre yalnız başına tatbik etti. Ancak önce bu dönemle birlikte ilk olarak Asya'dan Japonya dünya ekonomisinde kendine yer edinmeye başladı ve bu yerini özellikle 1980'li yıllarla birlikte pekiştirdi. 1990 yılında Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla birlikte ise rüzgar ABD için tamamen ters esmeye başladı. Yeni döneme ayak uyduran bir dizi Asyalı ülke globalleşme rüzgarını arkasına alarak ABD'ye karşı harekete geçti. Daha 20- 30 yıl öncesine kadar dünyayı ürettiği mallarla besleyen ABD kendi iç piyasasında bile yeterince mal satamaz hale geldi. Otomobilden, elektroniğe, mobilyadan, makine sanayiine kadar birçok alan Asya ve Avrupalı üreticilerin kontrolüne geçti. Bu gelişmeden en karlı çıkan taraf ise yine Asyalılar oldu. Başta Japonya ve Çin olmak üzere Asyalılar, ABD'nin iç piyasasında hakim taraf haline geldi. İki ülke özellikle otomobil ve elektronik alanındaki pazar paylarını düzenli olarak artırıyor. Japon otomobil üreticileri ağustos ayında, tarihte ilk defa ABD'ye, Amerikan otomobil üreticilerinin toplamından daha fazla araç satışı gerçekleştirdi.
ORTA SINIF KAYBEDİYOR ABD'nin üretim avantajını yabancılara kaptırması özellikle iç piyasada nitelikli iş alanlarının yurtdışına gitmesine neden oldu. Bu da geçimini el emeğiyle sağlayan alt ve orta gelir grubundan olan Amerikalıları olumsuz etkiledi. Son 15 yıl içerisinde alt ve orta gelir grubunda bulunan ABD'lilerin yıllık gelirlerinde yalnızca yüzde 1.4 ve yüzde 6.2'lik artış görülürken, toplumun küçük bir bölümünü oluşturan üst düzey gelir diliminde bulunanların yıllık kazançlarında yüzde 42'lik artış oldu. Diğer yandan ABD'nin birçok ülkeyle olan ticaret dengesinde Amerika'nın aleyhine gelişmeler yaşanmaya başladı. Washington özellikle son yıllarda büyük miktarlarda satan ülke durumundan, sattığından daha fazlasını alan ülke durumuna geldi. 2005 yılı rakamlarına göre ABD'nin Çin ile olan ticaret açığı 200 milyar doları aştı. Japonya ile olan dış ticaret açığı 80 milyar dolara, Avrupa ülkeleri ile ise bu rakam 120 milyar dolar seviyesine kadar çıktı. Tüm bu verilere rağmen ABD hâlâ dünyanın en büyük ekonomik gücü olma özelliğini koruyor. Akıllara gelen soru ise ABD'nin bu liderliğini daha ne kadar süreyle koruyabileceği.