|
|
|
|
|
|
'Bölünmek isteyenler bölünsün!
Şehit annelerinin acısını paylaşmak için yazdığı ve SABAH gazetesinde yayınlanan mektubu olay olan Hülya Avşar; eleştiriler karşısındaki öfkesini, politikaya atılma planlarını ve askerlik hakkındaki düşüncelerini Aktüel'e anlattı.
* Siz o mektubu yazdıktan sonra "Ona mı kalmıştı," "Reklam yapıyor" diyenlere karşı içinizden neler geçirdiniz? Aslında çok da umursamadım. Kaba olacak ama 'kervan yürür' deyip geçtim. Benim gibi gazete manşetlerinden hiçbir zaman düşmeyen birinin şehit anneleri üstünden reklam yapacağını nasıl düşünebilirler? Bugüne kadar gelmiş geçmiş hiçbir başbakan bile 23 sene halkın nabzını tutamamıştır. Birçok konuda başbakandan daha fazla söyleyecek sözüm olduğunu düşünüyorum.
* Siz aslında bir ilan hazırlamayı düşünmüştünüz. Ama Fatih Altaylı'yla konuştuktan sonra bu mektubu yazdınız ve mektup Sabah Gazetesi'nde yayımlandı. Mavi gözlü bir bebek gördüm, babası şehit olmuş. O bebeğin gözlerindeki ifade gece uykularıma girdi. Bir sanatçı olarak duyduğum bu üzüntüyü annelerin bilmesini istedim. Fatih Altaylı'yı aradım, dedim ki çok üzülüyorum. Onlarla birlikte olduğumu söylemek istiyorum. Belki vicdanen biraz rahatlarım. İlan vermek istiyorum ama insanlar bunu reklam olarak addedecekler. Ne yapabilirim, bana yardımcı olur musun? "O kadar içten konuştun ki, bu söylediklerini bana mektup şeklinde yazar mısın" dedi. Beş dakikada yazdım. O yüzden edebi cümleler kurulmamış bir mektup çıktı ortaya. Bunu reklam olarak addetmelerini ruhsal cehaletlerine veriyorum. Eq'ları (duygusal zekaları) zayıf, hiçbir şekilde ilerlememiş, Hülya Avşar'a da kötü bir şey söyleyip gündeme gelelim diyen zavallı insanlar bunlar. Bu konuda sonuna kadar fikrimi ortaya koyacağım. Çünkü ben iki veya üç sene içinde mutlaka herhangi bir partide, sosyal bir şeylerle ilgilenen biri olacağım. Gençler ve çocuklar üzerine yoğunlaşmak istiyorum.
* Belli bir siyasi parti var mı? Kafama göre bir siyasi parti bulamıyorum şu anda. Senelerdir teklif geliyor. Ama hiçbirini şimdiye kadar ciddiye almadım. Belki seneye bir ucundan tutacağım bu işin. Sanat camiasının artık iyice seviyesizleştiğini görüyorum. Ben bazı şeyleri kendime yakıştıramıyorum.
"BEN CİCİ BİR KIZ DEĞİLİM!"
* Bu konuyla ilgili mektup yazmaktan başka yapmak istediğiniz bir şey var mı? Güneydoğu'ya gitmek gibi mesela... Onlar artık işin şov tarafı olur. Sadece sözlerimle, sanatçı kişiliğimle bunları dile getirerek bir şeyler yapabilirim. Köşe yazarlarını da umursamıyorum. On yıl önceki Hülya'yla on yıl sonraki Hülya'yı birbirine karıştırmasınlar.
* Bu halinizle Amazon kadınlarını çağrıştırıyorsunuz. Pes etmeyen, elinden baltasını bırakmayan, yırtıcı, ilaveten alaycı, bir de güzel bir kadınsınız. Toplamda son derece sinir bozucusunuz. Çok da sert bir kabuğunuz var. Bu kadar sert bir kabuğun içinde sizi inciten hiçbir şey olmuyor mu? İncinmekten çok karşımdakileri düzeltmeye çalışıyorum. İncinip küsersem istediğim hiçbir şeyi yapamam. Bulunduğum ortamı ve yaşadığım insanları olduğu gibi kabul ediyorum. Kimseyi umursamıyorum. Beni sevsinler diye şimdiye kadar hiçbir şey yapmadım. Biraz aile yapımla, aşiret kızı olmamla da ilgili. Hırçın ve sinir bozucu bir kadınım, bunu kabul ediyorum. İçimden gelen bu. Herkese sinirliyim. Cici bir kız değilim.
* Aşiret kızı olduğunuzu seneler önce Türkiye'de Kürtçe konuşmanın yasak ve Kürt kelimesinin lanetli olduğu dönemde söylemiştiniz. Siyasi bir tepki miydi bu? Aslım bu. Konu açıldığı için söylemişimdir. Babam Ardahanlı. Evde sürekli Kürtçe konuşulurdu. Ben de az buçuk anlıyorum.
"HAKAN'IN BEYNİ FOSİLLEŞMİŞ"
* Kürt Hülya Avşar'la Edremitli Hülya Avşar arasında ne fark var? Ahmet Hakan'a yazdığım yazıyı sonra okuyunca, 'biraz daha sakin olabilirdin Hülya' dedim. Ahmet Hakan benim için bitmiştir. Bir arkadaşlığımız dostluğumuz da vardı. Severim de ama bitmiştir benim için. Fosilleşmiş bir beyne sahip çünkü. O gün yanımda olsaydı gırtlağına yapışabilirdim. İşte bu Kürt damarı! Edremitli Hülya ise son derece naif, olgun.
* Askerlik çağında bir oğlunuz olsa askere gönderir miydiniz? Muhakkak gönderirdim ama gözü yaşlı, mutsuz bir anne olurdum. 'Oğlum gidip de vatani görevini yapacak' demek var, bir de 'oğlum askere gitmek zorunda, inşallah vatanım askerini korur' diye göndermek var. Eskiden anneler oğullarını eğlene eğlene gönderirlerdi askere. Açıkçası şimdi öyle göndermiyorlar. Hatta son zamanlarda Açık Öğretim'de okuyoruz palavralarıyla askere gitmemeyi yeğliyorlar. İyi ki oğlum yok.
"BÖLÜNEN BÖLÜNSÜN!"
* "Ödediğimiz vergilerin karşılığı tabut olmamalı" dediniz o mektupta. Çelik yelek bile vermeyeceklerse ben de oğlumu göndermiyorum der miydiniz? Yoksa torpil arar mıydınız? Torpil arayamazdım zaten. Sözü geçen bir politikacı olsaydım inanın çok ortalığı karıştırırdım. Bu konuda ihmalkârlıklar var.
* Güneydoğu'da çok insan öldü ve ölmeye de devam ediyor. Kiminin üstünde üniforması var, kiminin poşusu. Bir vatandaş olarak artık orada insan ölmemesi için ne yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz? Anlayamadığım bir şey var. O poşuyla gezen insanların bunları yapma sebepleri nedir? Sebepleri belki bir devlet kurmak, belki bir takım haklara sahip olmak! Neden her şeye hayır deniyor? Belki benim bilmediğim birçok şey var devlet meseleleriyle ilgili. Ben bir şekilde ortak nokta bulmaya çalışırım diye düşünüyorum. Bölünmek isteyen insanlar bölünsünler, istedikleri gibi de yaşasınlar der geçerim herhalde. Bunun ne zararı var? Anlamsız gelen şeyler var. Mesela Kürt devleti kurma istekleri... Bu bizim AB'ye girmek istememiz gibi... Bunları neden ortak bir noktada toparlamazlar? (Perihan Özcan'ın yaptığı olay röportajın devamı Aktüel dergisinin son sayısında...)
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|