|
|
Pınar Altuğ nereye koşuyor?
Kamuoyu Pınar Altuğ'un aşk hayatına kilitlenmiş durumda. Paparazzi dünyası ise işi felsefi bakımdan derinleştirdi ve bir 'hedonizm' tartışması başlattı...
Pınar Altuğ hedonist mi?
Bilimsel olarak 'sevgiye aç', felsefi bakımdan 'hedonist', siyasi olarak da 'devrimci' ilan edilen Pınar Altuğ'un, rejim açısından bir tehlike arz edip etmediğini araştırdık.
Malumunuz, Türkiye kamuoyu, en az Lübnan'a asker yollama konusu kadar Pınar Altuğ'un fırtınalı aşk yaşamına kilitlenmiş, genç kadının etrafında neler olup bittiğini öğrenmeye çalışıyor. Paparazzi âlemi ise, görev bilincinin doruğunda, elinden geldiğince açıklayıcı olmaya çalışıyor. Tabii tartışmaya siyasi kavramlarla katılanlar da oluyor...
MAHŞERİN ÜÇ ATLISI Misal vermek gerekirse, Uçankuş programı, televizyonların uzman psikiyatristi Doç. Dr. Arif Verimli'ye danışıyor, annebabasını erken yaşta kaybeden Altuğ'un bir psikolojik çöküntü içinde olup olmadığını soruyor; Verimli de, "Tabii efendim, sevgiye aç olması sebebiyle böylesi sevgi arayışlarında bulunabilir," gibisinden bilimsel laflar ediyor; kendine 'yaşam analisti' sıfatını uygun gören magazinci Kenan Erçetingöz, 'devrimci manken' Tuba Özay ve Mekke-Kabe muhabiriyken paparazzi dünyasına dalış yapan Bekir Hazar, hep birlikte konuyu yorumluyor. Sırf ortamdaki kompozisyonun akıl dışılığı nedeniyle bile şok sebebi olan bu topluluk, bir 'uzman heyet' olarak karşımıza çıkabiliyor... Tabii paparazzi dünyamız işi felsefi bakımdan derinleştirmeyi de ihmal etmedi. Gazetelerin magazin eklerinde, televizyon programlarında bir 'hedonizm' tartışması başladı. Genel kanaat, Altuğ'un 'hedonist' olduğu yönündeydi. Büyük Türk paparazzileri, 'hedonizm'i zevk peşinde koşturmak, cinsel hazların ardından sürüklenmek olarak algılıyor, Altuğ'u 'hedonist' ilan ederek, ölümcül darbeyi vuruyordu. Böylelikle, antik Yunan'da evren ve madde algılayışıyla, ahlak ve insan mutluluğu arasında kurulan ilişkilerin toplamı, fonda gözde bir tatil mekânındaki diskodan köpük banyosu görüntüleri eşliğinde, Altuğ'un gönül ilişkileriyle özetleniyordu. Halbuki, şimdi yoğun köpük banyosu ve gürültülü müziğe maruz kalan Ege'nin muhtelif antik kentlerinde, M.Ö 3. ve 4. yüzyıllarda, bir takım adamlar, evrenin ve insanın sırlarını çözmek için kafa patlatıyordu. Bunları kavradıkça, daha iyi bir yaşama ulaşmanın mümkün olacağını düşünüyorlardı.
'HAYAT BENİM KİME NE?' Bu adamlardan Aristippos, 'iyilik' kavramını 'haz'la birleştiriyor, insanın haz aldığı şeyin 'iyi' olduğu kanaatine varıyordu. Ve böylelikle antik Yunan'da 'haz' anlamına gelen 'hedon' lafından 'hedonizm' türüyordu. Ünlü düşünür Epiküros işi daha da ilerletti, Demokrites'in maddeci fizik algılayışından yola çıkarak bir ahlak sistemi geliştirdi. Ona göre, dünya insan için yaşadığı sürece vardı ve acıları, sıkıntıları ortadan kaldırarak insan mutluluğuna ulaşma çabası esastı. Aynı öğretiden hareket eden düşünür/şair Lucretius, "Ben varken ölüm yok, ölüm varken ben yokum, o halde korkacak ne var?" diyordu. Şimdi paparazzi âlemi, hedonizmi Pınar Altuğ'un, "Özel yaşamım kimseyi ilgilendirmez" dizesiyle özetliyor ya, daha ne denebilir ki?
Sami TOSUN
|