|
|
Napolyon ve Düldül... Meğer hepsi yalanmış
Çocukları çizgi roman okuyan ailelerin çoğunluğu 'at sendromu' yaşamıştır. Biz çocuklar hep Tom Miks'in Napolyon'u ya da Red Kit'in Düldül'ü gibi bir atımız olsun isterdik. TRT'nin tek kanallı olduğu dönemlerde, Bononza diye bir dizi vardı. Mahallenin tüm çocukları Küçük Joe'nin üzerinde kocaman benekleri olan atına hayrandık. Hayali atlarımız olan sandalyeler onlara benzesin diye suluboya ile az çarşaf kirletmemiştik. "Dıgıdık dıgıdık" diye bağırarak tüm Kızılderilileri ve kötü adamları öldüren biz, çarşaflar kirlendiği için ailelerimiz tarafından 'esir alınırdık.' Para kazanınca kendimize alacağımız atlardan söz ederdik. Demek araba hayalleri kuracak kadar büyümediğimiz zamanlarmış. Kızılderililer'in öldürülmemesi gerektiğini öğrendiğimde utanacak kadar büyümemiştim. Ama atların hiç de akıllı hayvanlar olmadıklarını okuduğumda, kocaman adam olmuştum. Burçay Anger'in 'İnsanlığın İki Yüzü' adlı kitabındaki cümle şuydu: "At çok sadık, çok duygulu ve çok duyarlıdır ama doğuştan aptal yaradılışlı bir hayvandır." Bu cümle çocukluk hayallerime saplanan ilk hançer oldu. Atlar, insanlar gibi net ve renkli gördükleri halde kendilerini yönetemezlermiş. Koşarken karşısına uçurum ya da hendek çıktığında kendiliğinden fren yapamaz ve düşermiş. Hatta doyduğunu bile anlayamazmış. Bırakırsanız çatlayıncaya kadar yermiş. Atlar kendi başlarına geri geri yürüyemezlermiş bile... Bu bölümden sonra atları işe yarar hale getiren gemlerin Türkler'in buluşu olduğu yazıyordu. Bir de koşum takımı ve eyer kullanmayan Kızılderililer'in genel inanışın aksine çok kötü ata bindikleri... Birşey öğrendikleri zaman insanlar hep sevinilirler diye düşünürüz ya, meğer öyle değilmiş... Ajanslar önceki gün yarış atı yetiştiriciliği yapan birileriyle röportaj yapmışlar. Haberde atların yarış kaybettikleri zaman çok üzüldükleri ve 2-3 gün yem yemediklerinden söz ediliyordu. Haberin ne başında, ne sonunda, ne de herhangi bir satırında kitaptakilerin aksi bir bilgi yoktu...
|