İyileştirmek ve iktidar
Tarih boyunca birçok kutsal insandan ve onun mucizevi iyileştirmelerinden söz edilmiştir. Aydınlanma Dönemi'yle beraber bu tür inanışlar yerini akılcı yorumlara bırakmıştır.
Resmi Katolik doktrinine göre, hastalık denilen durum Tanrı'yla olan bağ koptuğu zaman ortaya çıkar. Hastalık, Tanrı'ya yabancılaşmanın sonucudur. İyileşme ise, Tanrı'yla olan doğru ilişki yeniden kurulduğunda gelen bir ödüldür. Katolik doktrin, İsa'nın gerçekleştirdiği mucizelerin çoğunun iyileştirme yönünde olmasını onun peygamberlik görevine, yani insanları Tanrı'nın yoluna getirme işlevine bağlar. Nitekim Kilise'nin geçerli saydığı dört İncil de İsa'nın iyileştirme olaylarıyla doludur. Örnek vermek üzere en eskisi olan Matta İncil'inde Bap 9, 27. ayette şöyle denilmektedir: "Ve İsa oradan geçerken iki kör, ey Davut oğlu bize merhamet eyle... O zaman İsa, 'Size imanınıza göre olsun' diyerek gözlerine dokundu. O zaman gözleri açıldı".
İYİLEŞTİRME MUCİZESİ Tarih boyunca birçok 'kutsal' sayılan kişinin iyileştirme yeteneğinin bulunduğuna inanılmıştır. Örneğin şamanlar veya Keltlerin drüidleri veya ilkel kavimlerin büyücülerinin yanı sıra, kitaplı dinlere mensup halklar arasında da çok sayıda kişinin bu yeteneğe Tanrı tarafından 'atandığı'na inanılmıştır. Tanrı tarafından kutsal iyileştirme görevine atandığı kabul edilen kişilerin en ünlüleri, bir dönemin Fransa ve İngiltere kralları olacaktır. Büyük Fransız tarihçi Marc Bloch'un 1924 tarihli Thaumaturge Krallar kitabı, bu konunun tartışılmasının başlangıcını meydana getirmektedir. Thauma=mucize ve urgein=yapmak gibi iki Yunanca kelimeden türetilen bu sıfat, sıraca hastalığını dokunarak iyileştirdiği sanılan Fransa krallarının yanı sıra, sarayı 'iyileştiren' İngiliz krallarına, 'cin çıkartan' İspanyol krallarına, sarılığı 'yok eden' Macar hükümdarlarına, vebayı 'uzaklaştıran' Burgonya düklerine ve daha birçok hükümdar soyuna eklenmiştir. Son Rus çarlık hanedanı Romanofların veliahtını 'iyileştirdiği' iddia edilen köy papazı Rasputin'de de böyle bir Tanrısal nitelik olduğuna inanılmıştır. Fransa krallarının yağla ovularak kutsanması, 751 yılında Merovenj hanedanını bir darbeyle tahttan indirip kendi Karolenj hanedanını egemen kılan Kısa Pepin ile başlamıştır. Başlangıcı itibariyle meşru olmayan bu iktidar, kendini böylece mistik, insanüstü, yukarı bir boyuta geçiriyor, Tanrı'nın yeryüzündeki kâhyası haline gelerek tartışılmazlığını ilan ediyordu. Bloch'un kitabında ayrıntılarıyla ortaya koyduğu üzere, buna bir de iyileştirme mucizesi eklemek gerekmiştir, çünkü Fransa'da 987 yılında Karolenjlerin aleyhine iktidarı seçimle ele geçiren Capet'ler, seçimle gelenin seçimle gidebileceği olasılığı karşısında kutsallıklarını perçinlemek üzere, yeteneklerinin arasına 'iyileştirme'yi katmışlardır. 17. yüzyılın ortalarında başlayan Aydınlanma Dönemi'nde doğaüstüne olan inanç ciddi sarsıntılar geçirmeye başlamıştır. Fransa kralının 'kral sana dokunur, tanrı iyileştirir' biçimindeki kesin iyileştirme formülü, kuşku içeren bir duaya dönüşmüştür: 'Kral sana dokunuyor, Tanrı iyileştirsin'. Fransız Devrimi'ni hazırlayan bu süreç içinde, iktidarın kaynağının doğrudan doğruya insanlar olduğu düşüncesi yaygınlaşırken, düşünürler, 'mucizeyi doğuran, mucize olacağına dair inançtır' noktasına gelmişlerdi. Bu dönemde, doğa yasalarını aşan ve açıklanamaz bir şekilde oluşan mucizevi olaylara karşı inanç giderek azalacaktır.
KRALIN HİÇBİR KUTSALLIĞI YOK Bu inanışın ortadan kalkması, 1700'lerin başında İngiltere tahtına Alman asıllı Hannover Hanedanı'nın gelmesiyle olmuştur. Bu hanedan, yabancı olduğu için hiçbir kutsallığa sahip değildi. Fransa'da ise, Devrim'in ardından karşı-devrimle iktidara gelen X. Charles, 1825'te tahta çıkınca hiçbir kutsallığının kalmadığını görecektir. X. Charles, 31 Mayıs 1825'te St. Macoul Güçsüzler Yurdu'nda son bir gayretle 120-130 sıracalıya 'dokunmuştur'. Rahibe-hemşireler bu hastaları uzun süre izlemişler ve Dr. Noel'in teyid ettiği bir tutanakla 100 vakadan 'beşinin iyileştiğini' bildirmişlerdir. İyileşmeler tedavinin sonucudur ve artık rahibeler bile 'kutsal kral'a inanmamaktadırlar. Tam bunlar geçmişte kaldı derken, 3 Ağustos tarihli Zaman gazetesinde şöyle bir haber çıktı: "Başbakan Erdoğan, Merzifon'daki trafik kazasında ağır yaralanan AKP Başkan Yardımcısı Akif Gülle'nin kulağına, doktorların isteği üzerine, eğilerek 'Uyan artık. Toplantılar başladı, gecikme. Bizi bekletiyorsun,' dedi. Bir de Hasan Hüseyin Ceylan 'gür sesiyle' bağırdı. Kısa bir sessizliğin ardından Gülle'nin yüzünde umutlandıran bir hareketlilik gözlendi. Söylenenleri algıladığı anlaşılan Gülle, gözlerini açarak sesin geldiği yöne döndü, ağız ve mimik hareketleriyle bir şeyler söylemeye çalıştı". Türkiye batılılaşıyor, 'iyileştirme' görevi nihayet üfürükçülerden, nefesi kuvvetli hocalardan iktidarın başına geçiyor. Bundan büyük ilerleme olur mu?
Mehmet ALİ KILIÇBAY
|