Aidim aitsin, ait!
Tamam, şöyle de diyebiliriz: Bu ülkede "bağımsız insan" olmak zor. Yalnız kalmak veya sürüklenmeden toplumsallaşabilmek. Ciddi, sıkı, okkalı bir, hatta mümkünse bir, iki aidiyetin olacak. Öyle tanımlayacaksın kendini; öyle tanıyacaklar seni. Bir simgeye, sembole, alameti farikaya, mümkünse en büyüklerine tutunacaksın da salınacaksın ve sallandıracaksın. Bazen bir kıyafet, bazen bir aksesuar, bazen bir saç şekli, bazen şöyle bir bıyık veya öyle bir sakal, bir örtü yahut bir rozet, bir kitap, bayrak ya da bir ses, yetmezse dilinde bir küfür, elinde bir yumruk. Yani elbet gurur da olabilir, ne bileyim belki onurdur, şudur budur elbette; insanlar inanır, bağlanır, adanır, sürüklenir. İnsanın hissine, inancına, ruhuna, o aşk ve sevdasına saygı duyasım tabii ki gelir. Ama komazlar ki kendi haline, kendi yoluna.
Bakar mısınız; Neler konuşuluyor günlerdir; o yanda, şu ve bu yanda? Filanca cemaatte olan bitenler, cinayetler, linçler, çekişmeler ve cemaatin dünyevi halleri. Bakar mısınız; Başbakan, hepimizin başbakanı, ille de kendi partili kalabalığıyla akın ettiği Söğüt'te, milliyetçi aidiyet ve hassasiyetin öfkeli, yumruklu, saldırgan çocukları tarafından tacize uğruyor. Otobüsleri taşlanıyor. Kimileri, böyle birbirinin peşi sıra yuvarlanıp, birbirine ait oldukları hissiyle, birbirinden güç, kuvvet ve tahrik alıp bir diğerine saldırmanın orjilerinde kendilerinden geçiyor olmalılar. Tek başına, ne düşünmeleri, ne muhakeme etmeleri, ne muhasebede bulunmaları imkansız olmalı. Hatta, muhtemelen mertçe dövüşmeleri bile. Olmalı yahut hiç olmamalı. Şunlara, bunlara, onlara ait olmadan, sürü sürü sürüklenişlerine kapılmadan, aslında kişiliğini tamamen teslim etmiş de haberi dahi olmamış cazgır cesaret gösterilerinde, bir nevi şiddet ayinlerinde kendinden geçmeden yaşamak ve mücadele edebilmek ne zor! En azından çeten olacak, ne bileyim bir grubun, bir tribünün. Ne bileyim, paran var ya, bir cemaatte seçkin yerin, hocanın yanı başında bir duruşun, yahut sosyetik mosyetik bir sürü totoşun, nonoşunla bir cemiyetin bulunacak. Tek, özerk, özgün, kendine özgü ve yalnız kalmayacaksın asla. Bir kartın, bir bayrağın, bir selamın, bir ağın, şebeken, bir merkezin ve kopyaların mutlaka olacak.
Elbet herkesin kendi manalı hayatı, kendi tercihi, kendi sürüklenişi. Lakin bir de şu var: Devlet yandaşının, cumhuriyet yandaşının, milliyet yandaşının, cemaat yandaşının, muhalefet yandaşının, rejim yandaşının, parti yandaşının, örgüt yandaşının hatta çalışanın, okuyanın, öğretenin vesaire; Bu kadar çok çok insanın hep birden, bir otoriteye düşkün olduğu, bir otoritenin şeyinde sürüklendiği, ona boyun eğdiği, otoritenin emri, buyruğu, telkini veya ilhamı ile güruh halinde azgınlaşabildiği yahut en mütevazı, kendi halinde dahi, otorite karşısında süklüm püklüm, mecburi veya gönüllü, korkarak veya ayılıp bayılarak buyurgana aklını, fikrini, vicdanını kul ettiği bereketli topraklarda; Demokrasi filan bitmez! Pardon, kelime oyunu olmasın. Demokrasi, biter! Mümkün değildir başka türlüsü. Çoğunluk, bir aidiyetin kodları ve kolları arasında çarkın dişlisi veya azı dişlisi kalmayı, hatta kimileri köpek dişlisi dahi olmayı kabullenecek, "bağımsız bilinç"ten ziyade "doyumsuz linç" münasip görülecek; sonra orada, birey hakları, özgürlükleri, haysiyeti, iradesi, kimliği kadar kişiliği üstüne temellendiği varsayılan "demokrasi" vücut bulacak. Yani, böylesi normal, mümkün, neden olmasın filan gelecek. Şu vücuda bir bakar mısınız zaten!
|