Kamera bir bağımlılık
En son Bülent Ersoy'u gördüğümde hissettim. Kameralarla yaşam diye bir şey var. 88 yaşındaki Müzeyyen Senar bu yaşamı bilmeyenlerden. "Işıkları yakın" diye seslendi önce. Beni seyredenleri göremiyorum. Ardından kendisini görüntülemeye çalışan basın ordusuna hafifçe çıkıştı. "Hadi çocuklar çekilin de, şarkımı söyleyeyim, bakın kimse beni görmüyor." Gerçekten de görmüyorduk. Önümüzde, Çin Seddi'ni andıran bir gazeteci topluluğu vardı. İşlerini iyi yapmaya çalışıyorlardı. Sonra Bülent Ersoy geldi. İnsan geç gelince biraz çekinir, rahatsız olur, sahnedekine saygısızlık etmemek için arkalardan falan dolaşır değil mi? Nerede... En önden yürüdü. Üstelik yavaş yavaş, bir gazeteci kalabalığıyla beraber. Senar'ın "İstemem" dediği gazetecilere Bülent Ersoy sahip çıktı. Senar da bütün kibarlığıyla meslektaşını eleştirdi. "Bülentçiğim niye hep ben sahneye çıktıktan sonra geliyorsun? Unutma ki sen Bülent Ersoy'san ben de Müzeyyen Senar'ım." Bir anda boşuna konuştuğunu fark ettim. Ersoy kameralarla yaşıyordu. Bir gün girdiği herhangi bir mekanda ilgi görmezse, etrafı kameralarla çevrilmezse hayatının sonu olacağını düşündüm birden. Bugünkü oyunun kuralı bu. Ne bilsin Müzeyyen Senar? Pınar Altuğ gazetecilere sözde kızıyor ama o da hayatını kameralara çoktan vermiş. Üstelik sadece aşkları sayesinde sahte bir şöhrete sahip. Ya Hülya Avşar? Eğer bir gün kalkıp da gazetelerde kendini göremezse ne olacak? Boşluğa düşmez mi? Seray Sever, Kadir İnanır, Gülşen, Gülben Ergen, Beyaz, Hande Ataizi... Ya bir gün sokakta kimse onları tanımasa? Sadece sanatçılar değil aynı dert bizlerde de var. Medyanın starları da kameralara bayılıyor. Üstelik star olmayanlar bile aynı ilgiyi isteyebiliyor. Peki ya kuşum Aydın, bir daha televizyonlara çıkamayacağını öğrense? O gün ölür vallahi. Küçümsemeyin lütfen. Kamera bir bağımlılık. Hem de en ciddisinden.
BULUŞALIM MI? Şaka değil, ciddiyim. Bugün saat 15.00 ile 16.00 arasında CEBIT'te Sabah Standı'nda olacağım. Cebit Beylikdüzü'nde. Üşenmeyin, gelin de sohbet edelim.
|