| |
Halk eğilimi karar almak için tek veri midir?
Demokratik siyaset tabii ki " Seçmen eğilimleri "nin karar merkezlerine yansıması üzerinde gelişir. Ancak kararlar, sade seçmen eğilimlerine bakılarak alınmaz. Örneğin 2'nci Dünya Savaşı ertesinde, Fransızlar ve Almanlar birbirlerinden nefret eden iki ulustu. Fransa'da Schuman, Almanya'da Adenauer sadece seçmenlerin eğilimlerine bakarak karar verselerdi, sonunda Fransa ve Almanya'yı aynı para birimini kullanmaya götürecek Ortak Pazar'ın kurulması mümkün olmazdı. Örneğin şu anda Amerikan seçmenleri yüzde 70 oranında Başkan Bush'un Irak politikasına karşı. Ama muhalefetteki Demokratlar da Irak'tan çekilmeyi önermiyor. Çünkü onlar da " Yenilgisiz bir çekiliş "in yöntemini henüz bulamadılar. TBMM'deki Lübnan oylaması öncesinde çeşitli medya kuruluşları, asker gönderme konusunda halkın eğilimini belirlemek için anketler yaptılar, " Sokaktaki vatandaş "la röportajlar yaptılar. Bunlarda asker göndermeye karşı çıkanlar çoğunluktaydı.
ZOR MESLEK "Siyasi karar " sadece bu eğilimlere bakılarak verilseydi, iktidarın da asker göndermek kararından vazgeçmesi gerekirdi. Ama çok yanlış olurdu bu. Ne yazık ki bir kısım muhalefet sözcüleri sadece bu eğilimlere cevap vermek için, kararı çeşitli boyutlarıyla irdelemek yerine, zaman zaman ucuz popülizme daldılar. Örneğin ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu, " İsrail' in sınırlarını korumak için asker gönderiliyor " diyerek, son dönem siyaset yaşamımızda " Reel-politik "in en iyi uygulayıcısı Turgut Özal'ın koltuğuna hiç yakışmayan bir yorum seslendirdi. Oysa herkes biliyor ki, Türk askeri Lübnan'a İsrail'in sınırlarını korumak için gitmiyor. İsrail'in sınırları ve varlığı, Türkiye korusa da korumasa da Ortadoğu dengeleri içinde bir gerçektir. İsrail gerek kendi askeri gücü, gerekse ABD ve tüm Batı'nın desteğiyle varlığını korumaktadır. Ayrıca İsrail devletini kuruluşunda tanıyan ilk ülkelerden biri Türkiye'dir. Burada varlığı ve sınırları tehdit altında olan ülke Lübnan'dır. Gerek Suriye, gerekse İsrail, Lübnan'ın toprak bütünlüğüne ve sınırlarına en az birer kere tecavüz etmişlerdir. Bunun yanında Lübnan'da Hizbullah benzeri örgütler, bu ülkenin merkezi hükümetini de, ordusunu da felç etmişlerdir. Demek istediğimiz şu.
HALKA SORMAK MI? Siyaset hem sorumluluk, hem bilgi, hem de dirayet isteyen bir meslektir. Sadece popülizm siyasetin dayanağı olacaksa, halka " Vergi alınsın mı " ya da " Askerlik kısalsın mı " diye de sorulup, ona göre siyaset yapılabilir mi? Ayrıca siyaset, genel halk eğilimlerini anlamak dışında " Yazılı hafıza " da gerektirir. Örneğin Türkiye'nin kendi sınırları dışındaki bir kolluk kuvvetine katkıda bulunması Atatürk döneminde de gündeme gelmiş ve bu yüzden Atatürk'le Başbakanı İnönü'nün arası açılmamış mıdır? 1937 Eylül'ünde toplanan Nyon Konferansı sonunda, Akdeniz'de dolaşan denizaltılara (İtalyan denizaltıları) karşı ortak bir deniz gücü oluşturulmasını öngören bir antlaşma imzalanmıştı. Bu konferansta Türkiye'yi temsil eden Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, gelişmeleri doğrudan Cumhurbaşkanı Atatürk'e bildirdiği için, Başbakan İsmet İnönü duruma itiraz etmişti. Antlaşmadan, Akdeniz'deki denizaltı korsanlığını önlemek için gerektiğinde Türkiye'den kuvvet yardımı isteneceği anlamı çıkıyordu.
İNÖNÜ AYRILIYOR Atatürk bunu onaylamış ve " İngiltere ile Fransa demek bizi eşit ve büyük bir devlet kabul ediyor " yorumunu getirmişti. Oysa Başbakan İnönü, bu maddeyi Türkiye'yi savaşa sürükler gerekçesiyle onaylamıyor ve Aras'a " Antlaşmayı imzalama " diye talimat veriyordu. Sonunda Atatürk kararı Tevfik Rüştü Aras'a bıraktı ve birkaç gün sonra da İnönü, İstanbul treninde Atatürk'le görüştükten sonra Başbakanlık'tan " Sağlık nedenleri ile " izne ayrıldı. Kısacası siyaset içeriğinde tarihi de, diplomasiyi de, sosyolojiyi de bulunduran yüksek bilgi ve sağduyu gerektiren zor bir meslektir. Mesela Dışişleri'nde uzun yıllar üst görev yapmış deneyimli diplomatların, siyasetçi olunca her şeyi geride bırakıp, ucuz partizanlık veya popülizm yapmaları, şaşırtıcı değil midir?
|