| |
Dünyada tek başına para mutluluk getirir
Bilgisayar kullanan milyonlarca kişi, geçen haftalarda önce Dell'in, sonra da Sony'nin laptopları geri çağırması haberlerini dikkatle ve endişeyle izledi. Kısa süre sonra anlaşıldı ki bu geri çağırmaların nedeni, bilgisayarlarda kullanılan " Rechargeable " bataryaların yetersizliklerinden kaynaklanıyordu. Yeniden şarj edilebilen " Nickel-kadmium " ve " Lithium-ion " maddeli bataryaların ilk olarak üretildiği 1991'den bu yana, bilgisayarlar en az 200 kat güçlenmişti. Buna karşı bu bataryalarda beklenen gelişme gerçekleşememişti. Örneğin bataryalar ısındığı için, küçük yangınlara neden oluyorlardı. Şimdi mesela Toshiba gibi şirketler, havadaki hidrojen ve oksijeni birleştirip, elektriği depolayan değil üretebilen " Fuel cell " türü bataryalar yapmaya çalışıyor. Aslında uygarlık tarihi de ekonomi de, gelişme süreçlerinde oluşan uyumsuzluklardan kaynaklanmış benzer sorunlarla doludur.
UYUMSUZLUKLAR Örneğin demokrasiniz, üretim gücünüz, eğitim düzeyiniz yükselir. Ama devlet yapısı eski koşullar üzerinde oluştuğu ve ideolojik köşelerle dolu olduğu için, global gelişme yarışında geri kalırsınız. Dünyaya uyum sağlamak için reformları yaparken, ideolojik devletinizin kurumları ısınmaya başlar. Özelleştirmeler " Vatanı satmak ", AB ile entegrasyon " Sevr'i canlandırmak " gibi algılanır. Hatta demokrasi " Cumhuriyet'in tehdidi " gibi görülebilir. Bu tür mikro ile makro arasındaki benzerlikler sayılamayacak kadar çoktur. Bir örnek daha verelim. ABD'de yapılan ve " Para " ile " Mutluluk " arasındaki ilişkileri ele alan araştırmalar sonucu, servetteki artışın mutlaka mutluluktaki artışı da getirmeyeceğini ortaya çıkardı. Çünkü gelirleri artan Amerikan aileleri, mesela şehir dışındaki banliyölerde lüks villalar alarak daha mutlu olacaklarını sanırken, trafikte harcadıkları zaman arttığı için, mutsuzlukları da artıyormuş. Ama servet artışına karşın mutsuzluğun da artmasının ana nedeni " Yakın çevre "ymiş. İnsanlar kendi servetlerindeki artışı ve başarılarını özümsemek yerine, yakın çevrelerindeki insanların daha fazla zenginleşmelerine takılıp, mutsuz oluyorlarmış. Ayrıca servet arttıkça insanların bunu korumak konulu endişeleri de çabaları da artıyor ve mutlu olacakları uğraşlara ayırdıkları zaman azalıyormuş. Bu durumu da devletlerin ve toplumların yaşamına uyarlamak mümkün değil mi? Aile bütçelerimizde bundan 20-30 yıl önce yer almayan harcamalar, bugünün ana gider kalemleri. Otomobil sahibi olmanın getirdiği yükler, cep telefonu ve internet iletişimi dolayısıyla yapmak zorunda olduğumuz harcamalar, tatil yapma alışkanlığının yoğunlaşması sonucu artan seyahat ve konaklama giderleri, kredi kartlarının sağladığı tüketim imkanları sonucu doğan borçlanmalar, v.b...
REKABET UNSURU Bütün bu olgular hayatımızı kolaylaştırdı, zenginleştirdi. Ama bunların bedeli daha fazla çalışmak ve daha fazla kazanmak olarak geldiği için, " Mutluluk " herhalde mutsuzluklarla dengeleniyor. Toplum ve devlet olarak da eskisinden daha büyük ve daha zenginiz. Son 20 yılda üretimden ve ihracattan başlayarak, altyapımıza kadar her alanda hamleler yaptık. Eskiden lise mezunu olmak yedek subaylık getiren bir ayrıcalıktı. Şimdi üniversite mezunu olmak veya doktora yapmak fazla bir şey ifade etmiyor. Yani özünde toplum ve devlet olarak başarılıyız. Ama aynı zamanda kalkınma ve gelişme yarışına girdiğimiz ve o zaman bizden geri olan ülkeler, Güney Kore, Yunanistan, Kıbrıs Rumları ve hatta komünist Çin ve Hindistan bile, bizi çeşitli alanlarda geçtiler. Dünyada tek başımıza olsaydık, başarılarımızdan sarhoş olmamız mümkündü. Ne var ki gözümüz dışarıda ve " Onlar aya biz yaya " söylemi hala dilimizde. Dünyaya ve olaylara bu açılardan bakınca insan böyle şeylere de takılıyor.
|