Hayali kahramanlar itina ile yargılanır
Orhan Pamuk, Hırant Dink, Perihan Mağden, derken Elif Şafak... Eli kalem tutup da memleketin yüz akı olmuş kim varsa sırayla sanık sandalyesine oturtulurken, 301. maddenin 'yorumlarıyla' açılan davaların hukuku siyasileştirdiği zamanımızın gerçeği mi?.
Bugün TCK'nın 301. Maddesi'ni yorumlamakta akıl karıştıran Cumhuriyet savcılarımız, suçu öven, fakat gelmiş geçmiş en büyük edebiyat sanatçısı, ölümsüz Dostoyevski ya da onun suç işletip yazdığı roman boyunca vicdan azabı çektirdiği hayali kahramanı Raskolnikov'la karşı karşıya gelselerdi ne yapacak, darağacında hangisini görmek isteyeceklerdi bilinmez, ama bugün yaşadığımız bir gerçek var. Yazın dünyamızın pek çok değeri bu çok ama çok tartışılan 301. Madde'yle ilgili ikide bir sanık sandalyesine oturtuluyor. Adliye koridorlarında halkı galeyana getirmek isteyen ve linçe vesile olmaya kalkışan avukatlar acaba bu hukuk güldürüsünün ne zaman farkına varacaklar? Ve bu dönemin hesabını kendi vicdanlarına nasıl verecekler?
MADDE 301. (1) Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılayan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, Devletin yargı organlarını, askerveya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır. (4) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.
'Devletimizin teveccühü teşekkür ederiz' (....) Ben sıramı savdım. Hem de çok ağır biçimde: Ciddi terörize edilerek. Şimdi Sırada Elif Şafak var! Düşünün: yazdığı romanda hayali kahramanlarının söylediği sözler için Kerinçsiz Takımı'nın müdahil olduğu bi davada yargılanacak olan Elif Şafak! Ve biz Alacakaranlık Kuşağı'na girmiş vaziyetteyiz yeniden. Kurgusal kahramanların söyledikleri sözler için romanlarda, yazarları yargılayabiliyorlar. (....) İçtihat ise İçtihat! Niye Savcılarımız herrr suç duyurusunda en olumsuz / en engelleyici / en düşünce özgürlüğünü kısıtlayıcı ve hatta yok sayıcı yorumları getirip, önlerine gelen davaları habire açma zorunluluğunu duyuyorlar? Acaba? (....) Kerinçsiz Takımı'nın orda hepimizi Linç Psikolojisi'ne tabi tutmasını temin etmek de, habire birkaç "sivri" kalemin başını belaya sokması garantili bu maddeleri görmezden gelmek de, değiştirmeye, kaldırmaya gerek görmemek de, bu devletimizin (savcısıyla, polisiyle, valisiyle) teveccühüdür, bu hükümetimizin (İçişleri ve Adalet bakanlarıyla, tüm üyeleriyle, milletvekilleriyle) tercihidir. Teşekkür ederiz. 10-16 Ağustos Tarihli Aktüel yazısından.
'İfade özgürlüğü, eleştiri hakkı cezalandırılıyor' TCK'ya göre Türk Milletini, ama başka ulusları da aşağılamak suç... Sorun nerde? Aşağılama ile eleştirinin sınırını çizmekte. Başka ülkelerde de aynı maddeler var. Ama o ülkelerde aynı konularda daha ağır eleştiriler yapılmasına rağmen, açılan dava sayısı parmakla sayılacak kadar az. Bizde ise ifade özgürlüğü ve eleştiri hakkı, dönemlere ve konuya göre çok dar yorumlanıyor. Yeni ceza kanunu eleştiri hakkını kullanana ceza verilmez diyor. Yargıtay, başbakanın malum karikatürlerinin çizilmesini, düşünce özgürlüğüdür diyor. Ancak, sıra 301. maddeye gelince bazı savcılar dava açmakta yarışıyor. Mesela bir roman yazıyorum. Romanın ana fikri ermeni tehcirinin soykırım olmadığı. Roman kahramanlarından biri ermeni, (roman bu ya) "Türkler bizi astı, kesti" diyor. Savcı bu cümleyi alıp dava açıyor. Çünkü konu hassas! Beraat etseniz bile sanık olursunuz. Mahkemeye gidip gelirsiniz vs. Bu da ceza, dolaylı sansürdür. Mesele 301. madde değil. Kaldırsanız bile sorun çözülmez. Sorun otoriter-muhafazakâr bir zihniyet. Bu zihniyet vatandaşın haklarını koruyan reform kanunlarını sabote ediyor. Hangi yolla yapılırsa yapılsın en ağır eleştiri dahi suç olamaz. Anayasa ve TCK böyle diyor. Yazarlar, çizerler hakkında gereksiz dava açılmasının önlenmesi yönetenlerin sorumluluğundadır. Onlar gerçekten isterse bu davalar açılmaz.
'Açılan davalar AKP'ye şantaj niteliğinde' Bu tür davalar siyasi olarak kullanılmak amacıyla açılmış davalardır. Kime karşı? Yalnızca bize karşı değil. Yalnızca demokratik, özgürlükçü kamuoyuna karşı da değil. Aynı zamanda bizzat AKP hükümetine karşı bir şantaj. Çünkü Kerinçsizler hükümetin Avrupa Birliği politikalarını bile "millete ihanet" diye gören türden milliyetçiler. Bu milliyetçiliği Türkiye iyi tanıyor: Bedava, bedelsiz bir milliyetçilik bu. Bundan Türkiye'ye hiçbir yarar yok, ne içerde ne dışarda. Davalar Kerinçsizler mahkeme önlerinde şov yapabilsin. insanları taciz edebilsin diye açıldı. Bir yandan reform yapmaya çalışıp, bir yandan kaldırdığı antidemokratik kanunların yerine daha beterini getiren siyasi iradenin ve yasakoyuculann artık şunu kavraması gerek: Demokrasi bir makyaj değil. Bu davanın hiç açılmamış olması gerekirdi. Sonunda bu dava düşse de, baştan yanlış ve siyasi nitelikteki bu mahkeme süreci, yazar üzerinde, düşünce ve ifade özgürlüğü üzerinde baskı anlamına gelmektedir. Bu davanın açılmış olmasını bizlere, yazan ve kitabın yayıncısı olarak bize yapılmış bir hakaret ve baskı olarak görüyoruz. Hukuki zeminlerde bunun hesabını soracağız.
'Açık riziko ya da mevcut tehlike nerede?' Ne diyor Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi? "Düşünce özgürlüğü tabii ki mutlak değildir, bir takım sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir". Ancak, bu sınırlamalar, Anayasamızın 28. maddesindeki nedenleri kesinlikle aşmamalı. Ayrıca mutlaka "şiddet içeren, vatandaşlar arasında düşmanlık, kin ve nefrete teşvik eden; bir kişiye, bir Devlet görevlisine ya da halkın bir bölümüne karşı şiddet kullanmaya çağrı niteliğinde bulunan; silahlı mücadeleye, silahlı başkaldırıya teşvik eden; demokratik kuralları açıkça redddeden; ırkçı söylemler içeren ve ırk düşmanlığına dayanan" açıklamalar olmalı. Bunun dışında, "Biz beğenmedik" diye, hatta "Büyük bir çoğunluğumuz karşı" diye ya da "Bu da böyle söylenir mi" diye düşünsek hatta büyük çoğunluğumuz böyle düşünüyor diye, düşünceye sınır getirmek uygun değil. Hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 6 Temmuz 2006 tarihli Erbakan kararında, çok doğru bir soru da sormuş; "ilgili kişinin bu söylediklerinden bugüne bu kadar zaman geçmiş, bu sözlerin sınırlandırılması gerektiğini haklı çıkartacak "açık riziko" ve "mevcut tehlike" nerede? Bunların tümünü gözönüne almadan, yapacağımız düzenlemeler, uygulamalar, kararlar, tartışmayı maalesef sürdürecek. Bunları aşmamız gerek.
'Sanat yapıtını yargılamak cehalettir' Bir edebiyat yapıtında farklı görüşlerin farklı karakterlerle dile getirilmesinin suç olduğuna ilişkin yasa çıkarmak, sonra da bu yasaya göre bu yapıtı yargılamak abestir; cehalettir. İyi bir sanat yapıtı zaten zıt, uzlaşmayan, ve belki de hiç uzlaşmayacak tavır ve fikirlerin geriliminde kurulur. Tek bir dünya görüşünün sözcülüğünü yapan işlere de sanat denmez (bunları bu saatte söylemeye utanıyorum). Ve tabii nasıl yasayla iyi edebiyat garanti edilemezse, gene yasayla iyi edebiyatı boğmaya, bastırmaya da imkan yoktur. Gene de eğer bu tür abes yasalar bir toplumda yaygın zihniyeti temsil ediyorlarsa, o zaman o toplumdan iyi edebiyat çıkmıyorsa buna da şaşmamak gerekir.
'301, 1. Madde'den muaf değil ki...' "Kişi hak ve özgürlüklerini korumak" Anayasa'da ilk sırada yer verilmiş bir amaç. Bir kanunun 1. maddesiyle belirlenen amaç hükmünün, o kanunun diğer tüm maddelerinin uygulanmasında dikkate alınması gerekir. 301. madde de bundan muaf değil. O halde, 301. maddeye ilişkin yorumların da bu hüküm doğrultusunda gelişmesi beklenir. 301. maddenin bu anlayışla yorumlanmaması, Anayasa'nın da ihlali anlamına gelir. Anayasa'nın 90. maddesinin son cümlesine göre, bir kanun hükmü, Türkiye'nin, temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir antlaşmayla üstlendiği yükümlülüğüyle bağdaşmıyorsa, uygulamada, kanun değil o antlaşma hükmü esas alınacaktır.
'Mc.Carthy dönemini çağrıştıran uygulama' Tarih, ifade özgürlüğünün sınırlamaya kalkışan, farklı görüşlere tahammülü olmayan yönetimlerin yanılgı içinde olduğunun tanığıdır. Roman kahramanlarının ağzından söylenmiş sözlerde suç unsuru aramak, Mc.Carthy dönemini çağrıştırıyor. Edebiyat eserlerinin, filmlerin kahramanları ölümsüzdür. İktidarların gücü onları susturmaya, unutturmaya yetmez. Onların okurla buluşmalarını engellemeye kalkışanlar bilsinler ki, bu doğrultuda atılan her adımda 'söz' daha güçlenir, etkisini artırır. Yasaları yazanlar ve uygulayanlar bilsinler ki, insan düşüncesine sınır koymak nasıl olanaksızsa, bu düşüncenin açıklanmasını engellemeye çalışmak da beyhudedir.
|