|
|
Parayı veren düdüğü çalar anlayışı doğru mu ?
Hep "Futbol takım oyunudur" deriz. Bu takımın içinde futbolcu, teknik adam, masör, malzemeci, ahçı vardır. Başkan ve yönetici takımın bir parçası olarak görünse de aslında patrondur. Çünkü yönetici seçimle iş başına gelir. Takım oyununun bütünlüğünü oluşturan kesim atanmış kişilerdir. Bu oyunun içinde teknik adamlar her zaman ipin ucunda olur. Koltukları başarıya endekslidir. Genelde yöneticiler davulun ve tokmağın kendilerinde olmasını ister. Özellikle transferlerde hep ikilem yaşanır. Yöneticiler iş başına getirdikleri teknik adamlar için, "Güveniyoruz" açıklamasını yapar. Ama iş transfere gelince külahlar değişir. Yerli hocaların söz hakkı yabancılara oranla kısıtlıdır. Transfer edilecek oyuncu konusunda son karar hep yöneticinin olur. Bazı başkanlar da kendi borularının ötmesi adına "Kukla" teknik adamları tercih eder. Hedefi sadece para kazanmak olan hocalar da başkanın her dediğine emme basma tulumba gibi kafa sallar. Son dönemlerde "Bu oyuncuyu ben istemedim" demek moda oldu. Gerets, Okan'la ilgili, "Benim tercihim değil" derken, Carrusca için "Bana iyi oyuncuyu olduğunu söylediler" açıklamasını yaptı. Tigana da, Ricardinho transferine, "Bilmiyorum, haberim yok" yorumunu yaptı. Hatalı kim; yönetici..
BAŞARININ TEMELİ SAYGI-GÜVEN Transferi hocayla paylaşmamak nasıl bir yöneticilik anlayışı? Hocayla kafa kafaya verip akıl paylaşmak zor mu? Bu davranış futbolcunun hocasına olan saygısını zedelemez mi? Başarısının temelinde "Disiplin, paylaşma, yardımlaşma, sevgi, saygı ve güven" yatıyorsa yönetici de aynı duygularla hareket etmeli. "Parayı veren düdüğü çalar" anlayışı düzeni bozar.
|