| |
|
|
Doğa ne kadar 'doğal'?
Bundan iki yıl kadar önce " doğayla iç içe yaşamak " diye formüle edilen klişenin anlamsızlığına değinmiştim. O yazıyı kaleme aldığımda tatildeydim. Bir arkadaşımızın bacağını durup dururken arı sokmuştu. Bir başkasının sırtı ve göğsü denizde yüzerken yanmıştı, merhem sürmek zorunda kalmıştık. Yemek yerken yanıbaşımızdaki ağacın dallarına konmuş bir cırcır böceği, öylesine gürültücüydü ki canımızdan bezdik. Örnekleri çoğaltabiliriz. Özeti şu: Doğayla iç içe yaşamak, insanoğlu için hiç de sanıldığı gibi kolay ve hoş bir durum değildir. İnsanın ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmemiş doğa, öldürürcü olabilir. Bugün doğaya ilişkin bir başka klişeyi daha ele almak istiyorum. Soru şöyle: Doğa ne kadar doğal? Burada " doğal " derken, " içten ", " samimi ", " özü sözü bir " olmayı kastediyorum. Biz insanlar kendimizi (yani tüm insanlığı) " çiğ süt emmiş " diye tarif ederiz. Yalan, dolan, farklı görünme, aldatma, hep bize aittir. Buna karşılık hayvanlar ve bitkiler bu kavramlardan muaftır. Köpeğe "sadık", kediye "nankör", tilkiye "kurnaz" deriz elbette. Ancak bu yakıştırmaları hep insanlar söz konusu olduğunda gündeme getiririz. Yani kedi aslında, özünde nankör değildir, "ne ise odur" da, bazı insanlar onu böyle niteler. Peki gerçekten böyle mi? Doğada, yani insanın ötesindeki canlı yaşamda " gibi yapmak " yok mu? Fransız biyolog Jean-François Bouvet'nin " Doğada Maskeli Balo " adlı kitabı bunun tersini gösteriyor. Bouvet'ye göre " göz boyama, taklit, kılık değiştirme ve aldatma " hayvanların ve hatta bitkilerin, hayatta kalmak ve üremek için sık sık başvurdukları yöntemler... 'Kitap Yayınevi'nin Türkçe'ye kazandırdığı çalışmasında Bouvet sürüyle örnek vermiş. İşte bunlardan birkaç tanesi: *Bir horoz, solucan ya da mısır taneleri gibi seçkin yiyecekler bulduğunda onları gagalamaya başlar; bir yandan da uygun seslerle tavuklara o yiyeceğin varlığını belli eder. Erkeğin işareti sonucunda, yemle tavlanan tavuk, küçük bir düğün hediyesi olarak genellikle döllenir. Ancak horoz, tavukları aldatır da... Sık sık avluda olmayan bir şeyleri gagalar gibi yapıp uygun sesler çıkarmakla yetinir. Bu kusursuz kandırmacaya aldanan tavuk koşup gelir ve horoz çiftleşmek için bu fısattan yararlanır. *Fransız yargıç Pouyanne, 1916 yılında Cezayir'de görevliyken erkek yabanarısının, ofris orkidesine musallat olduğunu saptamıştı. Çiçeğin öyle bir görüntüsü vardı ki, erkek arı bunu dişiye benzetiyordu ve çiçekle çiftleşmeye çalışıyordu. Ancak doğabilimciler, Pouyanne'a burun kıvırdılar. "Cezayir güneşi altında herhalde Mösyö Pouyanne'ın beyni sulanmış" dediler. Halbuki Pouyanne'ın doğru bir gözlem yaptığı yıllar sonra İsveçli doğabilimci Kullenberg tarafından ispatlandı. Balıklardan maymunlara daha sürüyle örnek vermek mümkün. İşi özeti, insanlar arasında gözlediğimiz her türden " aldatma " ve " aldanma " mekanizması, bizim dışımızdaki doğada da mevcut. Yani doğa hiç de sandığımız gibi "doğal" değil!
|