| |
Düşünce de kuşlar gibi sınır tanımaz
Geride kalan aylarımız endişe içinde "Göçmen kuşlar"ın gelmesini bekleyerek geçti. Çünkü onlar kuş gribi virüsünü taşımaktaydılar. Göçmen kuşlara vize koymak, onları sınırlarda durdurmak mümkün değildi. Onlar baharda gelirler, sonbaharda giderlerdi. Uçuş saatlerinin düzenlenmesini, dünyadaki hiçbir ulaştırma bakanlığı yapamazdı. Dünya devletlerini yönetenler ve kamuoylarını oluşturanlar, kuşların dolaşımını durdurmaya güçlerinin yetmediğini bildikleri için, insanlarla ve düşüncelerle uğraşmayı her zaman yeğ tutuyorlar. Mesela bizde yapıtları "Düşünce suçu" kapsamında görülüp, yargı önüne götürülen yazarları, çizerleri hatırlayın. Düşünün ki, aynı yazılı hukukla, bu ülkenin şimdiki başbakanı da okuduğu şiirden ötürü cezalandırılmış, siyasi yasaklı olmuş, hapse de girmiştir. Ama sonra ne olmuştur? Partisi seçimi kazanınca, o Türk yasalarına göre koltuğa oturamazken ABD Başkanı onu Türkiye'nin siyasi lideri olarak kabul edip, Beyaz Saray'da ağırlamıştır.
MEŞRUİYET MESELESİ Demek ki "Siyasi meşruiyet" de, tıpkı göçmen kuşlar gibi, yerel otoritelerin yasaklarını falan tanımıyor. Bugün Türkiye'de birileri, Elif Şafak, Hrant Dink, Orhan Pamuk ve böyle yazarlar hakkında suç duyurusunda bulunup savcıları dava açmaya zorlarken, yazının ve düşüncenin göçmen kuşlardan daha özgür biçimde dünyayı dolaşıp durduğunun farkında değiller. Daha da kötüsü, geçmişte sahnelenen benzer durumların bugüne nasıl yansıdığını düşünmüyorlar bile. 20'nci yüzyılda aynı tür suç duyuruları yapanların, "Vatan haini" diye slogan atanların torunları, şimdi Nazım Hikmet'in şiirlerini okumayı, Türk kültürüne egemen olduklarının kanıtı biçiminde sunuyor. Bir politikacıyı, bir düşünürü, bir yazarı kendi ülkesinde köşeye sıkıştırıp, onun yaşamını eziyetlere konu etmenin anlamsızlığını göremeyenlerin sayısı, bütün azgelişmiş ülkelerde çok fazla. Şöyle bir hesap edin. Hapse giren ve yasaklanan kaç politikacımız, daha sonra yeniden devlet yönetiminde yer aldı? Hapse atılan, sürgün edilen kaç yazarımızın eserleri, şimdi edebiyat kitaplarında resmi müfredatın önerdiği metinler olarak yer alıyor? Geçen hafta Sabancı Üniversitesi'nin 2005-2006 akademik yılı kapanış konferansında konuşan Yaşar Kemal'in şu sözleri herhalde sizlerin de dikkatini çekmiştir:
ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK - Biz, çok kültürlü toprak olduğumuzun farkına varacağız. Yasakta değil, özgürlükte çıkarımız olduğu bilincine varacağız, varmaya mecbur olacağız. Elimizi çabuk tutmazsak başımıza bölünme belası bile gelebilir. Oysa çok kültürlülüğü ile zengin Anadolu, bölünmeye uygun toprak değildir. Bu çağ artık bölünme çağı değil, bir arada yaşama çağıdır. Bizim de çok kültürlü konumumuzu korumaktan başka hiçbir çaremiz yoktur. Bilmemiz gereken gerçek ortadadır. Bizim burada susturduğumuz, yapıtlarını yasakladığımız kim varsa, dünyada onlar daha fazla izleniyor, okunuyor. Belki bir hayal bu... Ama keşke, düşünceleri ve yazıları yüzünden yargılanan insanların duruşmalarında onların aleyhinde gösteri yapan belirli topluluklara karşı, hapse girmiş, yasaklanmış Süleyman Demirel'ler, Deniz Baykal'lar, Tayyip Erdoğanlar da kendi taraftarlarıyla gelip, yargılanan kişiye destek verseler. Konfüçyus "Bir kişinin kralın oğlu olması onun prens olmasına yetmez. Prens cesur, cömert, adil olmalı, ezilenin yanında durmalıdır da" diyor. Hrant Dink, Aydın Engin ve Arat Dink'in Şişli'deki duruşmasında bazı "İzleyiciler"in avukatları yumrukladığını, bazı "Hukukçular"ın Elif Şafak hakkındaki suç duyurusunun yargı tarafından kabul edilip dava açılmasına karar verildiğini izlerken bunları düşündüm.
|