|
|
Hiç büyümeyen çocuklar!
Ben onlara hayatın eksik bıraktığı çocuklar diyorum. Hayatın bir yerlerinde mutlaka rastlarsınız onlara. Bazen bir çocuk oyununun ortasında kenara çekilmiş, dudaklarını bükmüş, küsmüş bir çocuk olarak durur... Bilirsiniz, onu yeniden oyuna katmak için dil dökmeniz gerekir. Siz çocuk olsanız da, orada ona karşı büyüklük yapmanız gerekir. Sonra yaş büyür ama yürek büyümez. Lisede, üniversitede, ilk gençliğin kollarında, evlilikte, ilişkide, iş hayatında bile büyümez hayatın eksik bıraktığı çocuklar. Her an bir arıza çıkarmaya hazırlıklıdır. Kendiyle savaşır, sizinle savaşır, hayatla savaşır. Ama en büyük yaraları kendi yüreğinde kendi açar. Yardımcı olmak isterseniz, kaçar... En neşeli sohbetlerde sözleriniz, ağız dolusu gülüşlerde kahkahalarınız havada asılı kalır. Çünkü o orada öylece küskün durmaktadır. Tamamlayamadığı gülüşlerin eksikliğini bir gölge gibi yanıbaşında taşımaktadır. Ve bu haliyle size ağırlık yaratmaktadır. Hep beklersiniz, "Arıza ne zaman çıkacak?" diye. Yok mudur sizin de öyle arkadaşlarınız, sizi de hep tetikte tutan, yoran... Bir şey yapmaya karar verirsiniz, o katılmaz. Siz eğlenirsiniz, o somurtur. Program yaparsınız, o son anda her şeyi bozar... Aslında sizinle değildir savaşı ama sizi de içine alır huzursuzlukları... Çıkarıp atamazsınız da hayatınızdan. Nereden aklıma geldi bunları yazmak? Benim de böyle bir arkadaşım vardı. Geçenlerde uzun bir aradan sonra onu gördüm yeniden. "Büyüdün mü?" diye sordum. Güldü. Aslında o kadar farkındaydı ki kendinin... "Benim çevreme mutsuzluk verdiğim doğru. Ama kendimi mutlu edemedikten sonra başkalarını nasıl mutlu edebilirim ki?" dedi. Kendince haklıydı ama yine de beni ikna edemedi. Sahi o kadar zor mudur, eksik bir çocukluğu tamamlamak?
|