|
|
Doyamadık baka baka işte Paul Anka!
Olmaz olmaz demeyeceksin; gün gelir 65'lik adamın kapısında 55 dakika beklersin! Şimdi size zıpkın gibi fişek gibi Paul Anka'yı mı anlatsam, yoksa sahne önüne koşan, bir kerecik elini sıkmak için çığlıklar atan kadınları mı? Yoksa 55 dakika kulis kapısında dikilip karşılaştığım buzzz gibi adamı mı? D- hepsi diyorum ve unutulmaz konseri anlatıyorum. Öhö! öhö! Dokuza beş kala, konsere geç kaldık paniğiyle Açıkhava'dan içeri daldık. Hımmm! Daha millet yerine geçmemiş, acele ettiğimize değmemiş doğrusu. Yaş ortalaması anne-baba-teyzeamca ayarında. Uzak gözlüklerimi takayım da, kim var kim yok belleyeyim bari. Ooo! Çikolata renkli şarkıcıların sunucusu, bir döneme damgasını 'dann' diye vurmuş Sezen Cumhur Önal ön sırada, sağ çaprazda Erol Evgin, yine ön saflarda Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal'ı tespit ettim.
AÇIKHAVA AYAKTA! Ve ışıklar karardı, konser başladı. Sahnenin durumu şu; arkada Las Vegas standardında sarı simli dev perdeler var, sağ köşede nefesliler önlerinde beyaz üzerine siyah PA yazan masalar, ortada siyah kuyruklu piyano, arkada davullar gitarlar... Orkestra şefi hem saksofon çalıyor, hem orkestrayı yönetiyor. Peki Paul Anka nerdeee? Aaa merdivenlerin tepesinde, 'Diana'yı söyleyerek aşağıya iniyor. Ay tabii ki, bu manzarayı gören seyirci kudurup, ele avuca sığmıyor. Paul Anka sağ gösterip, sol çakıyor, seyircilerin arasında şarkı söyleyerek, el sıkışıp gülücükler dağıtarak konsere giriyor. Dakika bir gol bir, tüm Açıkhava ayakta, çığlık çığlığa. Altmış beşlik Paul Anka incecik ve çok şık maşalllah. Üç düğme siyah ceketi, altına İtalyan paça pantolonu, yuvarlak burunlu parlayan siyah ayakkabıları, beyaz gömleği ve siyah kravatıyla jilet misali. Dans ederken adımlarını küçük küçük atıyor. Şarkı sonlarında başını sağa çeviriyor. Terini silerken bile adamadan şıklık akıyor. Bir 50'ler-60'lar edası, çalımı ki görmeniz lazım. 'For Once In My Life', 'You Are My Destiny', 'Autoumn Leaves' derken abiler-ablalar kendilerinden geçtiler vallahi. Bütün gözler ışıl ışıl. Yüzlerde "Ahh ahhh" çeken bir ifade. Hangi diyarlara gittiler kim bilir. Paul Anka iki saat durmadan söyledi, 'My Way'le konseri bitirdi. Salon ayakta "İsteriz, isteriz..." Yine geldi; baktım kopmuşum altmışlarda sahne önünde çıldıran kadınlardan olmuşum. Dakikalarca ayakta alkışlandı, Paul Anka'nın tadı damağımızda kaldı.Konser sonunda Erol Evgin'e sordum; "Erol Bey bu konserden size ne kaldı?" "Aah! Anılar, güzel müzik, muhteşem bir performans" dedi, gözleri dolu doluydu. Konser yetmez, kulise girmeden bu gece bitmez. İsmail Ünal kulis bahçesinde bekliyor. Mavi beyaz mendili de pek yakışmış. "Harikaydı" diyor başka bir şey demiyor. Sonra beklemekten sıkılıp çorbacıya kaçıyor. Başkanım acıkmış. Allah sizi inandırsın tam elli beş dakika bekledim. İçerden haber geliyor "Paul Anka bornozla oturuyor" diye. "Bize fark etmez, kendini evinde gibi hissetsin" diyoruz yemiyorlar tabii.
RANDEVUSUZ FOTO YOK! Konserin tek kamerayla çekilmesine bozulmuş, neden iki kamera kullanılmadı fırçası çekiyormuş. Mazereti var asabi o! Biraz da kaprisliymiş. Sahne yanına ayna istemiş artı kafeinsiz kahve, bal, 1985 Chateau Sociando şarap, uydu kanallı tv ister, randevusuz fotoğraf çektirmez, imza dağıtmazmış. Ekibi Bush'u koruyan FBI havasında... Nihayet odadan çıktı, kolunda sarışın karısı. Aaa bu ne suratsızlık yarabbim. Sahnedekinin tam tersi bu adam!! Sezen Cumhur "İlk defa Paul Anka plaklarını ben çaldım" diyordu; maalesef elinde kağıtlarla kalakaldı. Bense son anda Necati Akpınar'la Paul Anka'nın yanında bittim. Fotoğrafçı arkadaşıma gülümsedim. "Ohhh" çektim...
|