|
|
Kocaya kız vermek gibi...
Ünlü yazar Ayşe Kulin'e kısmet çıktı! Yok yok kendisine değil, kitabına... Altı yıl önce yayımlanan öykü kitabı 'Geniş Zamanlar' Mahinur Ergun'un katkılarıyla diziye uyarlanıyor. Kulin "Bu benim ilk dizim olacak tutmasını çok istiyorum" diyor.
Adı Aylin, Füreyya, Köprü, Bir Gün, Nefes Nefese, Sevdalinka gibi son dönemin çok okunan kitaplarına imza atan Ayşe Kulin, film ve dizi yapımcılarını da peşinden koşturuyor. Geçtiğimiz yıllarda da konuşulmuştu; özellikle üç romanı Adı Aylin, Sevdalinka ve Köprü'nün hakları belli yapımcılara satıldı; anlaşmalar yapıldı, senaryolar üzerinde konuşuldu ancak Kulin çok istediği halde projeler bir türlü hayata geçirilemedi. Şimdi Kulin'in de deyimiyle 'kitaplarının kısmeti açıldı!' Yazarın altı yıl önce piyasaya çıkan öykü kitabı 'Geniş Zamanlar' eylül ayında ekrana taşınıyor. Önemli oyuncuların rol alması beklenen (kesin olmadığı için yazamıyorum) projenin senaryosu da Haziran Gecesi, Asmalı Konak, Çatısız Kadınlar, Kampüsistan gibi dizilere imza atan Mahinur Ergun'a emanet. Zengin bir aile tarafından büyütülen akıllı ve güzel bir kızın, trajik sınıf değiştirme öyküsünün anlatılacağı diziye çok başarılı bir uyarlama yapılıyor. Kulin ve kitabın haklarını alan yapım şirketi Koliba'nın sahibi Ata Türkoğlu ile buluşup diziyle ilgili ayrıntıları dinlediğimde eski Türk filmlerinin tadını aldım. Tabii Ayşe Kulin ve Mahinur Ergun farkıyla...
* Daha önce de, teklifler almıştınız ama hayata geçememişti. 'Geniş Zamanlar'ın dizi senaryosu olmasına nasıl karar verdiniz? Kısmeti birden açılır sonra birden kapanır ya... Kısmet bu kitabaymış inşallah olur, tamamına erer, çok isterim. Ama tabii ki senaryo öyküsü, hikayedeki gibi kalmıyor hiçbir zaman. Benim Gülizar adlı öykümü film yaptığımız zaman da epey ayrılmak zorunda kaldık kitaptan. Çünkü işin içinde starlar var, gişe var... Burada da temel öykü kitaptan ama bir sürü şeyi değiştiriyoruz. Zaten siz 30 sayfalık bir öyküyü bir yıllık bir diziye yaydığınız zaman ister istemez sulandırmak, yan hikayelerle beslemek zorundasınız.
* Buna içiniz elveriyor mu peki? Şöyle elveriyor; benim kızım yok ama öbür öykümde de böyle hissetmiştim, kocaya kız verir gibi bir şey... Yani mal sizin, siz hem istiyorsunuz hem istemiyorsunuz, böyle tuhaf bir duygu bu. Ama biliyorsunuz ki onu verdikten sonra artık size ait olmayacak, sizin olmaktan çıkacak, değişecek ve gelişecek, başka bir şey olacak. Yani öykü sizden çıkıyor ve yönetmenin oluyor. Onun yorumuyla yayınlanıyor. Onu kabul etmek zorundayım. Burada biraz daha şanslıyım ben, çünkü senaryo aşamasında benim de katkılarım oluyor, her yazılan senaryoyu görüyorum.
İYİ DİZİ OLACAK İNŞALLAH! * Bu sizin şartınız mıydı? Şart demeyelim de böyle anlaştık. Bir de şöyle bir şey var; her öykü, her hikaye bildik bir hikayedir. Çünkü yaşam hep aynı, yaşamın içinde aşk var, aldatmalar, ihanetler, rekabetler, düş kırıklıkları, mutluluklar var... Değişik bir dille bunu sunmak, içine doğru değerleri atabilmek istiyorum kendi öykümde. Bu bakımdan içim çok rahat, çünkü onu yapabileceğime inandığım bir senaristle çalışıyorum. Hiçbir zaman diziler, öyküler, romanlar öğretmenlik yapmamalıdır ama doğru değerleri taşıması çok önemli. Onun için biz bu hikayenin içine küçük ve doğru mesajlar koymayı düşünüyoruz. Bu iyi bir dizi olacak inşallah.
* Öyküyü anlatır mısınız? Benim hikayemden yola çıkarak, diziye uyarlanmış hali şöyle: İki değişik sosyal sınıfta aile var. Bir karı-koca var; kadın avukat, eşi bankacı, bir kızları ve ortanın üstünde yaşam seviyeleri var. Yanında çalışan kadının kızını çok küçük yaşta çocuklarına baksın diye yanlarına almış ve eğitmişler. O kız artık kendi çevresinden, gecekondusundan çıkmış ve bu evin kızı olmuş, artık onların gözetimi altında. Onlarla beraber Uludağ'lara çıkmış, kayak öğrenmiş, dış seyahatlere gitmiş. Baba üniversiteye pek sıcak bakmadığı için hemşire olmasına karar vermişler ama kız çok gelişmiş, yani bir vazoya çiçek yerleştirmesini bile bilen bir kız, dil de biliyor. Hastabakıcı diploması alacak, çalıştığı hastanede genç bir doktorla tanışıyor, aşık oluyorlar birbirlerine...
* Biraz Türk filmi tadı var galiba... Aslında Türk filmi tadı yoktu; o günün sosyal olaylarına göndermeler yapan bir öyküydü. Onu çıkarttık, çünkü öykü yazılalı aşağı yukarı 10 yıl oluyor, şartlar da değişti, sosyal göndermeler de değişti. Ama şimdi öyküyü geliştiriyoruz. Bir karı-kocanın hayatı, iç çatışmaları, mutsuzlukları, evdeki genç kızın büyüyüşü... Öykünün bir yerinde de belediye başkanımız olacak, kızın geldiği gecekondu bölgesinin belediye başkanı. Beni çok etkilemiş bir bürokrat vardır, ona göndermeler yaparak...
* Kim? Rahmetli Recep Yazıcıoğlu; Erzincan valisiydi. Çok insancıl, çok çevreci, doğruya, güzele dönük bir adamdı. Her gittiği yere medeniyet ışığı taşırdı, halkın arasına karışırdı. Ondan esinlenerek böyle bir belediye başkanı yaratmak iyi olur. Eğer özeniyorsa insanlar filmlerde, dizilerde seyrettikleri şeylere; güzel şeylere özensinler istiyoruz biz bu dizide.
ŞİRİN SEVER
|