İsveççe'de tehlikeli kelime: Rabatt!
Gerçekten de bu kelime çok tehlikeli. Ancak İsveçliler için değil, Yeni Türk Lirası kazanıp, euro üzerinden İsveç Kronu bazında alışveriş yapan biz zavallı Türkler için tehlikeli! 'Rabatt'; İsveççe indirim, hatta 'gel vatandaş geeel, ev tekstilinin en şahanesi burada' anlamına geliyor. Geçtiğimiz hafta sonu İsveç karasularında idim... Size, kendi yöntemlerimle bir İsveç profili çizmeye çalışacağım. Ancak bu seyahatim sadece Göteborg'u kapsadığı için (Ne yapayım, davet edildiğim gezi Göteborg'a idi! Adamlara, bir de Stockholm attıralım desem biraz bozulabilirlerdi!) sizlere sadece bu kent ile ilgili izlenimlerimi aktarabileceğim.
ALLAH 'RABATT'IRMASIN! Biliyorsunuz Ikea, İsveçliler'in bir marifeti. Dolayısı ile orada irili ufaklı bir sürü Ikea benzeri mağaza var. Ve ne yazık ki ben Göteborg'da iken 'Rabatt' zamanı idi. Ama öyle Rabatt deyip geçmeyin, adamlar öyle bir rabattırmışlar ki, bir ara az daha kendimden geçiyordum. Ben Rabatt'a rabatt demem yüzde elli olmayınca sevgili okur. Bir mumluklar, bir masa örtüleri, bir tuhaf heykeller var ki, bir ara sanırım akıl zaafiyeti geçirdim. Lakin eve döndükten sonra aldığım onca şey arasında bazı tuhaf cisimlerin ne işe yaradığını anlamakta ciddi olarak zorlanıyorum. 'Aman da ne kadar ucuz' diye kendimden geçerek dalıp hatta bazılarını İsveçli kadınların elinden çekerek satın aldığım bu tuhaf cisimleri belki de bir modern sanat müzesine bağışlarım. Tabii şimdi anlatınca yüzlerce euro harcadığımı filan zannetmeyin. Kısıtlı maddi imkanlar ve (Allah'a şükürler olsun) çabucak nefesi tükenen bir kredi kartı limiti sayesinde, İsveç seyahati sonrası başlamaya karar verdiğim 'ne işe yarayacağını bilmediğim tuhaf cisimler koleksiyonumu' genişletemedim. Bilirsiniz; İsveçli kadınlar güzellikleri ile meşhurdur. Gerçekten onların yaşadığı bir kentte olmak yeterince eziyet verici bir deneyimdir. Ancak sıkı durun: İsveç kadını şişmanlıyor! Hayır abartmıyorum, bilinç altımdan kaynaklanan bir saçmalık nedeniyle halkı yanlış yönlendirip isyana da sevk etmiyorum. Gerçekten İsveç'te ortalık inanılmaz güzel yüzlü, tombiş kadınlarla kaplı. Bu kadınlar belli ki sonradan şişmanlamışlar ve önceki hayatlarındaki kıyafet alışkanlıklarını bırakamamışlar. Onlarca kiloya rağmen göbekler ve memeler meydanda dolaşıyorlar. Ben göbeğimi açıkta bırakan bir tişörtü bırakın giymeyi; şimdi yazarken bile içim fena oldu... (Özgüven de bir yere kadar canım!) Bugünlerde İsveç'te 'Gece yarısı Güneşi' denilen dönem hakim. Yani hava gece 1 gibi kararıyor. O yüzden herkes sabahlara kadar sokaklarda. Göteborg, beş yüz bin kişinin yaşadığı sakin bir kent. Ama hava kararınca kentin kimliği değişiyor. En popüler mekanlardan biri 'The House Of Dingo'. Tam çevirisi 'Dingo'nun Evi' ama bence 'Dingo'nun ahırı' diye tercüme etmek daha doğru olur. Giriş 10 Euro. Bir bira 6 Euro. Eğlence süper! Ancak müzikler 70'lerin sonu, seksenlerin başı kıvamında. Hala Abba filan çalıyorlar. Hatta bir ara 'Komançero' bile çaldı. 'Ra, ra rasputin' çalarken ben bileklerimi kesmekle meşguldüm! Genelde barlarda yaş ortalaması düşük. Ama sarışın ve mavi gözlü sevenler için bir cennet. Yemekler genel olarak güzel. Özellikle geyik eti ile yapılan yemekler çok başarılı, Somon çok ucuz. Kalamarlar dev... E insan daha ne ister bu hayattan?
|