|
|
|
"Yargı siyasetin gölgesinde"
Türkiye'de görev yapan yaklaşık 56,000 avukatın temsilcisi Türkiye Barolar Birliği'nin Başkanı Özdemir Özok, Türkiye'de yasalarla tanımlanmış bir "yargı bağımsızlığı"ndan söz etmenin mümkün olduğunu, ancak uygulamada yargının "ağır biçimde" siyasetin gölgesinde olduğunu söyledi.
Özok bu tespitini, Türkiye'de tüm hakim ve savcıların atama ve tayin kararlarının onaylandığı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda (HSYK) Adalet Bakanı ve Adalet bakanlığı müsteşarlarının yer almasının doğurduğu bir sonuç olarak açıkladı.
Özok,
1982 Anayasası'nda yapılan değişiklikle HSYK üyeliğine üç Yargıtay, iki de Danıştay hakiminin yanı sıra Adalet bakanı ve müsteşarının eklendiğini anımsatarak, şöyle konuştu:
"Bakan ve müsteşar ne kadar iyi niyetli, apolitik, tarafsız olursa olsun bunların ikisi hükümetin ajanı; yani memuru, uzantısı... İkisi bir anlamda hükümeti, siyasal iktidarı temsil ediyor. Bütün atamalarda, tayinlerde yerel mahkemelerden yüksek yargıya kadar bu siyasi müdahale şu ya da bu biçimde yargının üzerinde bir biçimde hissediliyor."
Avrupa Birliği (AB) Türkiye'nin üyelik müzakerelerinin başladığı 3 Ekim 2005 tarihinden günümüze siyasi reformlarda bir yavaşlama olduğu tespitini yaparken, yargı bağımsızlığının da güçlendirilmesi gerektiği uyarısı yapıyor.
AB'nin Türkiye ile ilgili ortak tutumunu özetlediği, Komisyon tarafından sonbaharda açıklanacak ilerleme raporunun bir özeti niteliği taşıyan ve geçen hafta açıklanan belgede HSYK'nın bağımsız ve daha fonksiyonel çalışmasının sağlanması için bazı adımlar atılması gerektiği ifade edilmişti.
"KAFALAR BAĞIMSIZ OLAMIYOR"
"Türkiye'de yargı, şu ya da bu iktidar fark etmez, ağır biçimde siyasal iktidarın gölgesi altında" diyen Özok, Anayasa ve yasalarda batı ülkelerindeki çerçevede bir yargı bağımsızlığı tanımı bulunduğunu ancak uygulamada Avrupa ve batı standartlarının gerisinde kalındığını söyledi ve ekledi:
"Bağımsız olabilmenin birinci koşulu bağımsızlığı istenen kurumu temsil eden kimselerin kafalarında bir bağımsızlığın oluşması.Büyük çoğunluk Adalet Bakanlığı'nın şu ya da bu şekilde estirdiği rüzgârların etkisi altında kalabiliyor."
"Dolayısıyla bu durum inançlı, ilkeli, yargı bağımsızlığına inanan ve vicdanına göre karar veren yargıçlarda büyük hayal kırıklığı yaratıyor" diyen Özok, siyasilerin hem AB'den hem de hukuk çevrelerinden gelen sistemin değişmesi gerektiği eleştirilerini de bugüne kadar samimi olarak dikkate almadığını söyledi.
Yakında yaklaşık 2,000-3,000 kişinin yerinin değişeceği savcı ve hakim atamalarına ilişkin Haziran kararnamesinin HSYK'nın önüne geleceğini belirten Özok, daha önceki atamalarda olduğu gibi, omurgasını Adalet Bakanlığı personel genel müdürlüğünün oluşturduğu kararnamenin aynen kabul edilmesini beklediklerini söyledi.
"KARARLARDA AİHS YETERİNCE ETKİLİ DEĞİL"
Anayasa'nın 90. maddesine göre, TBMM'de onanarak kesinlik kazanan uluslararası belge ve sözleşmelerin bir iç hukuk normu niteliği kazandığını anımsatan Özok, "Bu şu demektir: Siz Türkiye'deki insan haklarını, hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi Avrupa standartlarına, evrensel ve çağdaş hukuk standartlarına çıkarmışsınız. Peki uygulama? 'O orada dursun. Biz yine burada başka şeylere de kanaat verelim' anlayışı hakim " diye konuştu.
Özok, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) "anayasası" olarak tanımladığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) uygulanması ile ilgili olarak "Biz kararımızı verirken, onu (AİHS) bir tarafa koyuyoruz. Yine kafamızın içindeki kimi bir takım düşüncelerin ürünü bir hüküm tesis ediyoruz. Eğer siz çağdaş dünyayla buluşacaksanız bu olmaz" dedi. AB, tutum belgesinde Türkiye'de hakim, savcı ve avukatların AİHS yükümlülükleri çerçevesinde hareket etmelerinin sağlanması için Avrupa içtihatları konusunda eğitim faaliyetlerinin artarak devam etmesi gerektiği uyarısı da yapmıştı.
ŞEMDİNLİ: KAFA KARIŞTIRAN UYGULAMALAR
Özok, Avrupa'da da kafa karışıklığına neden olan Şemdinli olayları ile ilgili dava sürecine yönelik de ciddi eleştirilerde bulundu:
"Şemdinli olayı ile ilgili kimi odakların çeşitli müdahaleleri ile savcı (Ferhat Sarıkaya) bugüne kadar yazdığı iddianamelerin 10 katı, 120-130 sayfa, Kırkpınar pehlivanlarının tefrikaları gibi bir iddianame yazmış. Bu iddianame baştan sona o savcının bilgisi, birikimi dışında düzenlenmiş bir iddianame."
Hakim, yargıç ya da savcıların asla ve asla dosya incelerken ideolojik davranmaması gerektiğini vurgulayan Özok, "Hakim, yargıç ve savcının tarikatı, dini, mezhebi, milliyeti, ırkı olmaz. Yargıç, savcı bütün bu duygulardan soyutlanmış kendi önüne gelen dosyanın, bilgi ve belgelerin, tamamen evrensel hukuk kuralları ve kendi ulusal mevzuatının gerektirdiği bir biçimde değerlendirme yapar ve ortaya koyar" diye konuştu.
(REUTERS)
|