|
|
Bırakınız ölsünler
Pazar Sabah'ta Ayşe Düzkan adeta kafamıza çakmıştı. "Bir dönem kamuoyunu meşgul eden, sonraları zaman zaman gündeme gelen F tipi cezaevleri ve bunlara karşı yürütülen ölüm oruçları artık hiç anılmaz oldu." 1500'lü yıllarda Birleşik Krallıklar Eyaleti'ne bağlı Amsterdam'da cezaevleri mahkumları sadece cezalandırmak değil, tekrar topluma kazandırmak üzere kurulmuştu. Aradan 500 yıl geçti, Türkiye cezaevleriyle ne yapması gerektiğine hâlâ karar veremedi. Hükümlüler F tipi cezaevlerinde, herkesten ve her şeyden uzak bir ortamda adeta "bir hiçliğe" mahkûm ediliyor. Yatağı, dolabıyla birlikte 8 metrekarelik bir alanda tek bir insan yüzü görmeden yaşamını sürdürmesi bekleniyor. Ölüm cezasını kaldırdık diye övünüyoruz ama insanları ölümden beter koşullarda yaşamaya mahkûm ediyoruz. Günde bir saat bahçeyle insani koşullar yarattığımızı düşünüyoruz. Bu koşulların doğal sonucu olarak hükümlülerde psikolojik bozukluklar, algı sorunları, görme ve işitme bozuklukları ortaya çıkıyor. İstanbul Barosu, "Hiç olmazsa üç hücrenin kapısı açılsın, 9 kişi bir araya gelsin" önerisi getirdi ama kaale alan olmadı. Hükümlüler de kendilerine diretilen bu koşulları protesto için ölüm oruçlarını başlattı. Mukadder Başeğmez AK Parti milletvekili olmadığı için iktidar kanadından bu insanların koşulları, kaderiyle ilgilenen yok. Fatma Koyupınar ölüm orucuna başladığının 354'üncü günü yaşama veda etti. Kimse onların sesine kulak vermiyor, çığlığını kimse duymuyor. Ekonomide hayata geçiremediğimiz tam serbesti cezaevlerinde keyfince hüküm sürüyor. İktidarların tavrı net, "Bırakınız yemesinler, bırakınız ölsünler." Kendisine emanet edilen bir cana sahip çıkamayan bir hükümet etme anlayışı, suçlu bile olsa vatandaşının yaşamına sahip çıkmayı öncelikli görev kabul etmeyen bir ahlak anlayışı. Televole kültürü dediğimiz şeyin en somut hali bu olsa gerek. Kepçe görünmesin diye kulağını Japon yapıştırıcı ile yapıştıran manken kızımız bile kendilerini ölüme mahkum eden bu insanlardan daha fazla ilgi görüyor. Medya ile biçimlenip şekillenen zihinlerimizde cezaevleri, ölüm oruçları, haksızlıklar yer bulmuyor. Mehmet Ali Erbiller, Aliyelerle yaşayıp gidiyoruz. Onlar ise birer birer ölüyor.
|