|
|
Bir anda fark ettim ki aslında karşımdakini dinlemiyordum
Hayat acil bir durum mudur? Bugün kitaplardan yola çıktık. Huzurlu olmak istiyorsanız, ufak şeyleri dert etmeyin, hepsi de ufak şeylerdir. Nasıl isim ama? Şaka değil, kitabın ismi bu. Kendimi çok kötü hissettiğim günlerden birinde samimi bir dostun gülümseten notuyla birlikte gelmişti. Aslında sevmem hayatı ders gibi öğretmeye kalkan kitapları. Söylene söylene göz atarken, bir de baktım bitmiş. Masanın üzerinde bıraktım. İçindeki bütün anlatılanlara bayıldığımdan değil canım, sadece ismi bile günümü güzeleştirmem için bir bahane olacağı için. Bir iki gün önce, tekrar elime aldım. Bir bölüm var. "Sık sık tekrar edin" diyor. "Hayat acil bir durum değildir." Şimdi hayatını işine adamış, sorumluluklarından nefes bile alamayan benim gibi biriyseniz, yazdıklarımı beğenmeyeceksiniz. Ez cümleyle biz sıkıcıyız kardeşim. Bakın doktor Richard Carlson bizim gibi hastaları için ne diyor: "Yıllar içinde yüzlerce hastam, hayatı acil bir durum gibi görme eğilimleri yüzünden hem ailelerini hem de kendi hayallerini ihmal etmişlerdir. Haftada 60 saat çalışmazlarsa her işin üstesinden gelemeyeceklerine inanarak bu nörotik davranışı haklı görüyorlardı. Ben de onlara, öldükleri zaman yapılacak işler listesinin hala dolu olacağını hatırlatırdım."
*** Geçtiğimiz 31 aralık akşamüstü en yakın iki kız arkadaşımla buluştuk. Yeni yıl için kadeh kaldırdık ve olmasını hayal ettiğimiz şeylerin bir listesini yapıp altına imzamızı attık. Bugün o listeye bakıyorum da, hiçbirimiz hayalini kurduğumuz maddeleri değil gerçekleştirmek, onların olması için bir adım bile atmamışız. Neden? Çünkü bizim gibilere göre hayat acil bir durum. Sanki kafamıza biri silah dayamış, bugün şunu yapmalısın, diye emrediyor. 'Herkes evden çıkmadan temizlik yapamıyorum.' Bunu söyleyen ev kadını çoktur. Baskıyı düşünsenize. Yapma işte, temizleme bugün! Olmaaaaz. Hedeflerimizi öyle ciddiye alıyoruz ki yaptığımız işten keyif almayı, yaptıklarımızı hissetmeyi, birey olmayı unutmuşuz.
*** Geçenlerde Ankara'daydım. Hikayesini yarın okuyacağınız bir kadının evindeydim. Anlatıyor ve ağlıyordu. Bir an aslında gerçekten onu dinlemediğimi fark ettim. Gazeteci olarak dinliyordum elbette. Ama insan olarak dinlemiyordum. Dönüş uçak saatimi, kimin beni arayıp aramadığını, akşamki programı... Hepsini bir kenara bırakıp kendimi ona verdiğimde... Yanaklarımdan süzülen sıcaklığı hissettim. Gözyaşlarımı... Hayat acil bir durum değil, inanın. Bir gün işe gitmediniz, bir gün randevunuzu iptal ettiniz, bir işi kaçırdınız, evi de temizlemediniz, önemli adamların katıldığı bir kokteyli de umursamadınız. Eeee ne olur? Söyleyin, en kötü ne olur?
|