| |
Deformasyon ve dezenformasyon bir araya gelirse...
Yurttaki ve dünyadaki gelişmeleri halk kitleleri medyadan izler. Kamuoyu, kitle iletişim araçlarından yansıyan haber ve yorumlarla oluşur. Bu açıdan "Özgür ve özerk medya" demokrasinin temel dayanaklarından biridir. Ancak medya da insanlardan oluşmuştur. Her meslek sahibinin olduğu gibi, gazetecilerin de tutkuları, hatta saplantıları veya önyargıları vardır. "Özgür ve özerk" medyanın sağlığını, medya sermayesinin bağımlılıkları kadar, gazetecilerin önyargıları veya "Profesyonel deformasyon" ları da tehdit eder. "Deformasyon" şeklin bozulması, çarpılmasıdır. Profesyonel deformasyon ise, bir mesleğin çarpıtılması, özüne dayalı olarak bozulması demektir. Örneğin bir doktor, herkesi hastalıklı görür ve nezleyi bile kan değiştirerek tedavi etmeye başlarsa, profesyonel deformasyon içine girmiştir. Bir gazeteci de mesleğini, insanlara takıp, sevmediklerini yok etmek için kullanmaya başlayabilir. Bir de "Desinformation" (Okunuşu dezenformasyon) diye bir kavram var Batı dillerinde... Bunda, belirli odaklar gerçeği çarpıtarak kitleleri yanıltacak haberleri çeşitli amaçlarla üretirler. Bu bazen "Psikolojik savaş" ın araçlarından biri olarak da kullanılır.
KORKU ORTAMI Gazetecilik mesleğinin varlık sebebi olan topluma doğru bilgi, haber ve sağlıklı yorum sunmak yerine, ideolojisine veya saplantılarına göre gazeteciliği bir "Silah" gibi algılamak şeklindeki "Deformasyon", çeşitli odakların "Desinformation" çalışmaları ile aynı titreşim katsayısını yakaladığı zaman, toplumda moral bırakmayan, kitleleri nefrete ve ümitsizliğe sürükleyen, herkesin birbirinden kuşkulanmasına neden olan bir canavar çıkar ortaya. Mesleki çarpıklığın, üretilmiş çarpık haberlerle de desteklendiği medyatik ortama, ne demokratik siyaset, ne hukuk ve adalet, ne ekonomi, ne de istikrar dayanabilir. Abartılmış ve çarpıtılmış haberlerle, kimin neye hedef olarak gösterileceği kestirilmez hale gelir. İnsanlar sabah gazeteleri okudukları zaman, hangi krize veya hangi tür bir şoka kurban olacaklarını kestiremezler. Böyle toplumlarda "Başarılı olmak" insanları ürküten bir olguya dönüşür. Yönetimler yapmadıklarından ve ataletlerinden ötürü değil de yaptıklarından yani icraatlarından ötürü suçlanmaktan korkacakları için, suya sabuna dokunmamayı yeğ tutarlar. "Orta karar" olmak bir erdem gibi görülmeye başlanır. Böyle ortamlarda yargı kararlarının yerini "Medyatik linç" ler alır. Yargıçlar hukuka değil, kamuoyunda esen rüzgarlara ağırlık verirler. Toplumun yüzlerce yıl içinde bulunduğu ortamın öğeleri, birbirlerine düşman veya birbirlerinin tehdidi olarak görülmeye başlanır. Farklılıkların birlikteliği bir zenginlik değil de bir tehlike gibi algılanmaya doğru yönelir. Sade Türkiye'de değil dünyanın çeşitli demokratik ülkelerinde de, deformasyon ile dezenformasyonun birlikte, devlete ve topluma ne zararlar verdikleri defalarca görülmüştür. 2'nci Dünya Savaşı sonrası çöküntüden "Misafir emekçiler" in ucuz alın teri ile çıkan Batı Avrupa ülkelerinde baş gösteren yabancı düşmanlığının arkasında, çarpık gazetecilik kadar, ırkçıların pompaladığı çarpık haberlerin katkısı yok mudur.
BİLİNÇLİ TOPLUM Soğuk Savaş'ın başlangıç yıllarındaki McCarthy'cilik, Amerikan toplumunun en parlak beyinlerini hedef almamış mıdır? Yeteneksiz gazeteciler ve sanatçılar bu dönemde, başarılı rakiplerini komünist diye damgalama kampanyasına katılmamışlar mıdır? Türk toplumu bu tür süreçleri defalarca yaşadığı için, deneyimli olması gerekiyor. Son olarak 28 Şubat döneminin tipik dezenformasyon operasyonu olan "Andıç" a, deformasyona girmiş gazetecilerin ne şekilde alet olduklarını da görmedik mi mesela? Ancak hiç unutmayalım ki, mesleki çarpıklığa ve çarpıtılmış habere karşı en etkili savunma mekanizmalarından biri "Özgür ve özerk medya" ise diğeri de "Bilinçli toplum" dur. Özgür ve bilinçli medyanın mensupları, aralarındaki deformasyona uğramış meslektaşlarını bilirler. Belirli merkezlerden pompalanan çarpıtılmış haberlere de kendilerini kaptırmazlar. Bilinçli toplum da kendisine sunulan her haberi ve yorumu, hiç beyin ve akıl süzgecinden geçirmeden, düşüncesini ve tutumunu oluşturmaz. Bu şekilde ülkede demokrasiyi "Rejimin tehdidi" gibi göstermeyi amaçlayan haber ve yorumlar, kamuoyu oluşmasında rol almaz. Hukukun ve adaletin yerini, söylentilere dayalı nefretler ve öfkeler almaz. Gazeteciler kendilerini politikacıların rakibi gibi görmez. Köşe yazarları iktidarın alternatifi siyasi liderler gibi algılanmaz. Bunları bilerek yaşamamız gerekiyor özetle.
|