Gak ve guk!
Fazla konuşulmaz, okul kitaplarında da pek üstünde durulmaz ama... "Çete" sadece "yasadışılık, eşkıyalık tarihi" nin, devlete isyan ve başkaldırının unsuru değil; dönem dönem "silahlı kuvvetler tarihi" nin, "devleti koruma" idealinin, düşmanla savaşta sınırları aşabilmenin ve baş edebilme stratejisinin de aktörüdür. Osmanlı ordusunun özellikle Libya ve Balkanlar'daki genç subayları iken; kimi İttihat Terakki ve Teşkilat-ı Mahsusa kadrolarını oluşturan... Kimi İstiklal Savaşı'nın resmi ve gayri resmi kuvvetlerini vücuda getiren ve kimi Cumhuriyet kurucuları arasında yer alan, kimi çeşitli iç hesaplaşmalarda kahramanken hain olanlar, "Çete" yi muhtemelen, çatıştıkları "Sırp Çetnikler" den almışlardı. "Çete" bazen imparatorluğun savunulması, bazen giden toprakların alınması, bazen işgalin frenlenmesi, bazen İstiklal Harbi için "önemli ve değerli" bir kavram ve yapı oldu... Bazen de, "düzenli ordunun rakibi, emir-komutaya ve devlete tehdit, yabancıların oyuncağı, ihanet odağı" sayıldı. "Çete" nin "parlayan, yükselen güç, hareket ve odak" ın uzantısı sayıldığı da... Tam tersine, muhalif, köstek, tehdit ve tehlike kabul edildiği de oldu. "Tarihi" girizgahı uzatmayayım. Kısaca ne ak, ne kara bir şeyden söz ediyoruz. Tarihteki yeri de öyle.
Peki ya bugün? "Çete" ; salt kendi namına, hatta "yasadışı maddi menfaatler" derdinde bir haydutluk hücresi olarak kabul edildi neredeyse. Daha ziyade mafyavari.. "Çete" dendiğinde, kumar, kara para, uyuşturucu, şantaj esaslı, kimi isimlerle kişisel ilişkileri sonunda biraz devlet-siyaset sosu bulaşmış bir yapı. "Susurluk" bu kokuyu çok fazla verdi, tüm çürümüş uzuvlarıyla. Ve hukuk, devlet, siyaset, medya, düzen... hemen hepsi panikle ve kimi kurumlara zarar gelmesin diye onu titizlikle o seviyede, o seviyesizlikte tuttu. Bu kez neden söz edeceğiz? Sanık olan, "inisiyatif" ten bahsediyor. Bireysellikten, "vatan uğruna dayanamamaktan" bahsediyor. Tuhaf olan şu: Geç Osmanlı ve İstiklal Harbi çeteleşmelerinde, devlet (İstanbul) yönetiminden rahatsızlık kadar, ordunun hakim yapısından, statükocu halinden de duyulan sıkıntı mevcuttu. Ankara hükümeti ve düzenli orduyla birlikte, çete bir parçası olduğu o yapının da karşıtı oldu. O benzerlikte nispeten yeni vakalar; emir-komuta dışındaki "başarılı" 27 Mayıs ile sonrasındaki "başarısız" Aydemir hareketleri idi. 12 Mart 1971 öncesi cuntacı veya ihtilalci oluşumlar da. "Kontrgerilla, özel harp, özel kuvvet" ise, tüm "ilgili" dünyada, çetelere mahal vermemek üzere, çetenin bizzat devletleştirilmesi, emirkomutaya sokulması, bazen milli, bazen küresel bir hiyerarşide tutulmasıdır. Bağımsız, merkez-kaç, başıbozuk, hiyerarşiyi hiçe sayan çetelere karşı, "lüzumlu çete faaliyetleri" nin, görünüşte kopuk kopuk, esasen merkezi yürütülmesidir. İt-kopuk olanın ise, ya işi bitince, ya endazeden çıkınca temizlenmesidir.
O yüzden; muvazzaf subay barındıran bir "Çete", adına layık olmak için, "düzen karşıtı", bu arada, hiyerarşiye ve emir-komutaya "rağmen çete" olur sanki. Sanki, "idealleri, isyanı" kabına sığmaz. Hoşnutsuzluğu, huzursuzluğu, sabırlı yahut acilci örgütlenmesi ve eylemleri, "memleketin durumunun tüm sorumluları"na karşıdır. Askeri hiyerarşi, emir-komuta ve düzen; bu tür çetelerden asla hoşlanmaz. Temizler. Ya bunu bekleyeceksiniz; ki normaldir. Yahut, "Dayanamadık, kendi inisiyatifimizle örgütlendik. Komutanlarımızı üzdüysek, istemeden Silahlı Kuvvetler'e zarar verdiysek çok üzgünüz" diyen saygılı, yerini, haddini bilen "çete zanlıları"nı garip karşılayacak... "Çeteler tuhaflaştı; bağımsızlık duygusu ve başkaldırı hassası ne kadar zayıf" diyeceksiniz. Bu arada, "andıç kuşu" akbaba iken yoğurdu üfleyip "gülen karga" haline gelenleri de kutlayacaksınız. Karga hiç olmazsa sadece "gak" der; kimseyi hedef yapmaz! Tabii ki guk da diyebilir.
|