Sait adında bir balık...
Binbir Gece Denemeleri, 24 karat altın değerinde olan Salah Birsel Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu kitabında Cumhuriyet dönemi hikâyecilerinden Sait Faik'in fotografisini şöyle çıkarır: "Sait Faik, Beyoğlu'nda, çokluk ikindi üstleri görünür. Gece yarılarına değin de oradan çıkmaz. Bir kahveye dalar. 15-20 dakika. Sonra başka bir kahve, bir meyhane, bir sergi, geceleri sinema, pek pek bir tiyatro ya da yine bir meyhane. Bu süre içinde de İstiklal Caddesi'nde bir sürü gitmeler, gelmeler. Avuç dolusu volta. Anadolu Pasajı'ndaki 'Mehdi Baba'nın çayevinden 'Nisuaz', 'Petrograd', 'Moskova'ya değin girip çıkmadığı kahve, 'Nektar'dan 'Tuna", 'Balkan', 'Orman', 'Cumhuriyet', 'Özcan'a değin uğramadığı meyhane kalmaz. Kimi günler de alasabah İstanbul'u fellek fellek dolaşmaya çıkar. Beyazıt'ta havuzun başına tünemişse Havuz Başı öyküsünü, Boğaz'a sarkmışsa Menekşeli Vadi'yi, Yedikule'den dışarı çıkmışsa Sur Dışı Hayat'ı yazar." Sözü, yine Salah Birsel'den esirgemeyelim: "Sait Faik'in fokur fokur kaynadığı günlerden biridir. Tahir Alangu ve arkadaşlarına, "Ne cıbıl heriflersiniz siz, size bir istakoz ısmarlayayım da mideleriniz bayram etsin!" sözünü bağışlamıştır. Sonra da "Pasaj"ın o ünlü istakozcusunu çağırıp istakoz ısmarlamıştır. "İyi olsun ha!" demeyi de savsaklamamıştır.
'BU İSTAKOZ YARAMAZ' İstakoz gelmiş, Sait bıçağı eline almış, hayvancağızın şurasını burasını tıktıklamıştır. "Yaramaz bu. Daha iyisini getir!" İstakozcu söylenecek olmuştur. Ama Sait: "Parasıyla değil mi? İyi olacak!" Yeni gelen istakoz da aynı biçimde inceden inceye gözden geçirilir. "Haa, bak bunda iş var!" Sait, elini kolunu sıvayıp istakozu çıtır çıtır da kırmıştır. Koca, koskoca bir tabak dolusu bembeyaz et de salına salına ortaya çıkmıştır. Kendisinin gevezelik ettiğini sanan, ama bir kayık tabak istakoz etini karşısında görünce şaşıran Tahir Alangu'ya şöyle de demiştir: "İşte böyle. Kimi insanların içi koftur. Hiçbir şey çıkarılamaz. Kimileri de işte böyle doludur. Öykücülük işi, bunu bulmaktır." Şimdi ben bütün bunları niçin ve niye yazdım? Dört gün sonra, 11 Mayıs 1954, 24 karat altın değerindeki bu hikâyecimizin 52. ölüm yılı... Ama asıl önemlisi, 23 Kasım 2006 ise doğumunun 100. yılı.. Yani, içinde bulunduğumuz yıl, tam 100 yaşında olacaktı. Aramızdan ayrılışını dostları, vazgeçilmez bir sabır ile anıyorlar her yıl... Fakat 100. doğum günü için pek bir hareket görülmüyor. Mesela bu yıl, yeni Türk hikâyesinin kurucusu olarak 'Sait Faik Yılı' ilan edilse ve Türk hikâyesinin geldiği nokta tartışılsa, nasıl olurdu? Kültür Bakanlığı ve tabii devletimiz ne yapacak, diye merak ediyorum doğrusu... Fakat ne önemi var? Adam, yukarıda anlatıldığı gibi yaşamış işte... Gerisi mi? Hikâye...
*** * Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1940'lı yılların Milli Eğitim Bakanlığı klasiklerini, bir kadirşinaslık ile Hasan Ali Yücel Klasikleri Dizisi başlığı altında yeniden yayınlıyor. Ömer Hayyam'dan Balzac'a, Platon'dan Kerem ile Aslı'ya, Doğu ve Batı'nın klasik yapıtlarından bir kütüphane kurmak için bulunmaz bir fırsat...
* Düşlerini Bir Trakya Masalı'nda hikayelerine aktaran Ekmel Denizer, Donkişot Yayınları arasında çıkan Resmin Çağrışımıyla başlıklı denemelerinde de sanat ve elbette hayat üzerine düşüncelerini sergiliyor.
* Uluslararası Lions Dernekleri 118-E Yönetim Çevresi Federasyonu Kültür ve Sanat Komitesi tarafından düzenlenen "Geleneksel Renk Esintileri" sergisi dün Beylerbeyi Sarayı'nda açıldı.
|