Çılgın tempolu festival
Cannes Film Festivali, devetliler dışında pek çok konuk ağırladı. Ünlü olma hevesiyle şov yapanlar ilgi çekti
Cannes izlenimlerini son bir yazıyla bitirmek istiyorum. Filmleri ve yarışma heyecanını size yeterince duyurduk sanıyorum. Zaten bu filmler ülkemizde gösterilmeye başlanınca, üzerlerinde uzun boylu yazacağız. Bu yazıda, bizzat çektiğim kimi resimlere dayanarak şenliğin farklı olaylarına eğilmek istiyorum.
DENİZ DE ORADAYDI Geçen gün beyazperdedeki Türkler'den söz ettim. Ama Cannes da adeta Türk dolup taşıyordu. Film pazarında gösterilen diğer Türk filmlerinin yönetmenleri de sanki tam kadroyla ordaydılar: Mustafa Altıoklar'dan Ezel Akay'a...Sona doğru farklı bir ziyaretçi geldi: Nejat İşler. Aliye'nin Deniz'i dizinin son bölümüyle tüm ülkeyi ayağa kaldırmasından iki gün önce Cannes'a gelmişti, dizi günü döndü. Geliş nedeni, bana söylediğine göre festivaldeki kısa film yarışmasına katılan Belma Baş'ın filmiyle ilişkili malzemeyi getirmekti. İlk kez Cannes'a gelen ünlü oyuncuyla birlikte kalabalık bir Türk grubu halinde yemek yedik ve çok eğlendik.
DAVETİYE BULMAK ZOR Cannes 12 gün boyunca tam bir gençlik işgaline uğruyor. Fransız sinema meraklısı gençlere Avrupa'dan, hatta Amerika'dan gelenler ekleniyor. Ve herkes gösteriler için davetiye avına çıkıyor. Çünkü Cannes, hiçbir gösteri için bilet satmayan ve mensuplarına davetiye dağıtan çeşitli meslek örgütlerinin çabalarıyla işi yürüten bir festival. Gençlere ise ellerinde veya tişörtlerinde davetiye aradığını yazan yazılarla gelen-geçenden davetiye istemek kalıyor. Zaten Cannes'a gelenlerin önemli bir bölümü de 'artist olmak' isteyenler. Bir zamanlar plajlarda soyunmak suretiyle ilgi çekme modası vardı. Özellikle anatomisi gelişmiş genç ve güzel kadınlar için!... Artık bu demode oldu; bizim gazetelerde bile Cannes'ın 'soyunan güzelleri' çıkmıyor!... Ama sinema merakı ölmedi. Şimdi gençler, kocaman purolu yapımcıların karargâh kurduğu lüks otellerden ayrılmıyor. Ya da resimdeki genç gibi, göğüslerinde iş ilanıyla dolaşıyor!
ENTEL BAKIŞ Kim ne derse desin, eleştirmenler ne kadar burun kıvırırsa kıvırsın, Cannes 2006 biraz da açılış filmi Da Vinci Şifresi ile hatırlanacak. Çünkü tam takım halinde Cannes'a trenle gelip küçük kasabayı iki gün boyunca işgal eden film ekibinin ışığı öylesine parlak oldu ki, film tüm dünyada büyük ilgi görerek oynamayı sürdürüyor. Öte yandan bu filmi hakaretlere boğan kimi 'entel' çevreler (örneğin Liberation gazetesi) festivaldeki öyle filmleri yere-göğe koyamadı ki, görseniz şaşarsınız. Örneğin yarışmadaki Amerikan filmi The Southland Tales, Portekiz filmi Juventude Em Marcha veya İtalyan filmi Aile Dostu gibi... Bu da bir anlamda sinemaya aşırı entel gözlüklerle bakanlarla sinemayı hâlâ bir geniş kitle eğlencesi olarak görenlerin arasındaki uçurumun giderek arttığını ve önümüzdeki yıllarda bunun en azından tatsız sonuçlara yol açacağının habercisi.
CANNES HALKI VE FESTİVAL Cannes halkının festivalle, karmaşık bir aşk-nefret ilişkisi var. Yaşını-başını almış Cannes sakinleri, 12 gün boyunca konforlu kasabalarını işgal eden ve sayıları bir söylentiye göre 120 bine çıkan gürültücü, görgüsüz, kaba turistleri hiç sevmiyor. Festival gazetesindeki röportajlarda bu duyguları açıkça belirtenler çok. Ama özellikle Cannes'da çalışarak geçinen, iş kurmuş herkes elbette festivalden son derece memnun. Çünkü inanılmaz bir tüketim var. Cannes, deyim yerindeyse bir festival boyunca bir yıllık kazancını çıkarıyor. Bunu çok iyi bilen Cannes belediyesi de festival süresince yüzünü sinemaya dönüyor: Belediye binasının tüm yan cephesini süsleyen Catherine Deneuve resminden gazetecilere verilen görkemli öğle yemeğine dek, belediye tam anlamıyla Cannes'ın hizmetinde...
ÜLKELERİN VİTRİNİ Cannes ayrıca bir ülkenin kültürünü, sanatını ve kısacası kendini tanıtması için var olan en parlak vitrinlerden biri. Bunun için, buraya katılmak her ülkenin hayali. Hele yarışmaya katılmak, gerçek bir düş. Türkiye bu düşü iki yıldır Nuri Bilge Ceylan sayesinde yaşadı. Darısı diğer sinemacılarımızın başına. Bu yüzden, her ülke buraya filmlerini yolluyor, film pazarına katılan ülkelerin sayısı her yıl artıyor, standlar çoğalıyor. Bu yıl Türkiye ilk kez iki standla katıldı: Geleneksel Türk standı ve ilk kez açılan Antalya Festivali standı. Ayrıca kimi ülkeler, filmlerini göstermeden önce seyirciye küçük konserler veriyor, gösteriler düzenliyor ve sinema aracılığıyla başka özelliklerini de dünya medyasına sunuyorlar. İşte Cannes'dan birkaç izlenim daha... Bu çok karmaşık, çok-boyutlu ve gösterişli olayı sanırım sizlere biraz daha iyi tanıtabilmişimdir.
|