Düşlerinde oyun var çocukların...
Hayat defterinin "meslek" hanesinde "aktüel kameraman" yazsa da Berkant Çolak (1992 yılından beri TRT İstanbul Televizyonu'nda bu unvanla çalışmakta) aslında rüştünü ispatlamış bir fotoğraf sanatçısı... Kanıtı da "Doğduğum Topraklar"dan sonra bu ayın başlarında "Düşümde Oyun Var" başlığı altında Fotoğrafevi Koç Allianz Galerisi'nde sergilediği fotoğrafları... "Doğduğum Topraklar" sergisinde yer alan fotoğraflar geçen yıl, günümüz şairlerinin dizeleriyle bezenerek "Şiirle Mübadele Fotoğrafları" başlığı altında TUDEM Yayınları arasında kitap olarak çıkmıştı. İlk sergisinde "yaşlı" insanların dünyalarını objektifinden damıtan Çolak, "Düşümde Oyun Var" sergisinde ise Balat ve Fener'in sokaklarını gündelik hayatlarının oyunları ile süsleyen çocukların düşlerini fotoğrafa aktarıyor. "Her zaman oyunun çocuklar için ciddi bir iş olduğuna inandım. Yaşanılan çevre, oyunun tadını da etkiler çünkü" diyen Çolak'ın fotoğrafları şimdi İstanbul'un kimi okullarını dolaşıyor; sergiyi gezen 8-10 yaşlarındaki çocuklar da Çolak ile yüz yüze konuşmalarının ardından izlenimlerini yazı ve resim olarak kağıda işliyor. "Düşümde Oyun Var" sergisi şu günlerde MEF Okulları'nda... Geçen perşembe günü Çolak'ın çocuklarla buluşmasında ben de bulundum. Sergiyi gezen çocuklar, şu sorulara da yanıt arıyor: "Ailenize, öğretmenize, arkadaşınıza ya da bir devlet büyüğüne o fotoğraflarda yer alan bir 'arkadaş'ınızın ağzından nasıl bir mektup yazardınız? Biri mektup arkadaşınız olsa ne yazardınız ve hangisinin yerinde olmak isterdiniz?" Arkadaşlarım derslerini gayet iyi çalışmışlar, bir saatten fazla bir sürede Çolak'ı fotoğraf, beni şiir üzerine soru yağmuruna tuttular. Hepsi fotoğraf çekiyor ve hepsi de şiir yazıyordu. Anında fotoğraf çekerek ve şiir okuyarak bunu kanıtladılar. Sokak tehlikeliydi onlar için; çünkü sokakta kapkaç vardı, oyun alanı yoktu; bu yüzden siteler daha güvenli idi. Bu yüzden de pek çoğu sokağı bilmiyordu; sokakta oynanan oyunları da... Mesela "şeytan uçurtması" onlara yabancıydı; bir ağaç dalından ata binip kovboyculuk oynamamışlardı ama kendi deyişleriyle "o" çocuklar ile "empati" kurmuşlardı. Bir arkadaşım kalemleri seloteyp ile yapıştırarak kılıç yaptığını anlatınca, ben de bir dosya kağıdından "şeytan uçurtması" yaptım ama makara ipi bulamadığımızdan uçuramadık. Bir arkadaşım şiiri çok sevdiğinden gelecek kitap fuarına davet etti beni. Biri hangi şiirimi daha çok sevdiğimi sordu. Yeterince doyurucu yanıt verememişim ki; sorusuna bir karşılık da kendisi verdi: "Yazdığım bütün şiirler benim çocuklarımdır. Hiçbir ayrım yapmadan çocuklarımı sevdiğim gibi severim hepsini..." Sonra da ekledi: "Sizin yerinizde olsam böyle derdim; geçen kitap fuarında buraya gelen yazarlar böyle söyledi çünkü..." İşte o an, bütün salon şeytan uçurtmaları ile doldu; çünkü oyun vardı hepimizin düşlerinde...
* Uluslararası Ankara Müzik Festivali'ne 14 yıldır desteğini sürdüren "Philip Morris/Sabancı", 30. sanat yılını kutlayan Yıldız İbrahimova ile müzikseverleri 27 Nisan Perşembe akşamı Ankara MEB Şura Salonu'nda buluşturdu. * Mezzosoprano Ezgi Saydam'ın Bach, Mozart, Schubert, Schumann, Brahms, Mahler, Falla, Ermukan Saydam ve Hasan Uçarsu'nun yapıtlarından oluşan "Kadın Aşkı ve Hayatı" başlıklı "Şarkı Albümü" PB Müzik yapımı olarak çıktı.
|