Kınamazsanız hatırım kalır
İşe geldim... Internet'teki mesaj kutum dolmuş. New York'tan Berlin'e, Moskova'dan Madrit'e... Hollanda'dan Avustralya'ya, Finlandiya'dan Filipinler'e... Dünyanın dört bir yanındaki Türkler, "altına imzamı atarım" diyor.
Neyin altına imza atıyor vatandaşlar? "Elçi yuhlanır mı?" başlıklı yazımın. Canlarına tak etmiş çünkü. "Az bile yazmışsın" demişler... Konsolosların, "maaşlarını ödeyen" vatandaşlara ne kadar "ilgisiz" olduğunu gösteren sayısız olay anlatmışlar. "Bunu da yaz" diye...
Ben, lafı sakız gibi uzatmayı sevmem. Üst üste aynı konuyu yazmam genelde. Bugün de, "monşer" konusuna devam etmeye niyetim yoktu bu yüzden... 24 milyarlık anaokulunu yazacaktım. Amaaa...
Öğlene doğru, Anadolu Ajansı'nın geçtiği bir haberi getirdi arkadaşlarım... Şöyle diyor özetle: "Dışişleri Bakanlığı, Sabah gazetesi yazarlarından Yılmaz Özdil'in 'Elçi yuhlanır mı?' başlıklı yazısını şiddetle kınadı..."
Kınamışlar beni. Hem de kınama yetmemiş... "Şiddetle" kınamışlar.
Halbuki ne demişim o yazımda... "İnanmayan varsa ve numarayı biliyorsa, lütfen şu anda, mesela Roma büyükelçiliğini arasın 'ben ölüyorum' diye... Açarlarsa, dişimi kırarım. Telesekretere konuşursunuz... Eğer kimliğinizi ve açık adresinizi verirseniz, öldüğünüzü pazartesi sabahı öğrenirler anca." Böyle demişim...
Ne zaman yazmışım bu yazıyı? Pazar günü. Ne zaman kınamışlar beni? Pazartesi günü.
E dedim ben size... Pazar günü çalışmaz bunlar.
|