Katiliniz kim olsun!
Çocuğunuzun, gencecik evladınızın, babanızın, annenizin, kardeşinizin, eşinizin, can arkadaşınızın, çok sevdiğinizin, gözlerinden, ellerinden öptüğünüzün... "Hangi siyasal görüşte" birileri tarafından öldürülmesini istersiniz? Böyle bir tercihiniz olabilir mi? Mesela, "ille de karşıt görüşte olsun" der misiniz? "Laikliğe inanmış bir insandır; katili şeriatçı, laiklik düşmanı olsun"... "Çok inançlı bir insandır; katili laik, ulusalcı bir örgütten çıksın"... Böyle bir tercih olabilir mi?
Olamaz gibi ama oluyor. Daha doğrusu ateşin düştüğü yerde kim bilir neler oluyor, ne fırtınalar kopuyor ama, o vesileyle, fırsatını bulmuşken, çoğumuz akbabalar gibi üşüşüyor, "tercih" te bulunuyoruz. Danıştay üyesi Özbilgin toplantıda öldürüldü; ardından... "Katil elde" idi ve... Binlerce vatandaş bir yana; çok sayıda hukuk, akademi, idare, askeriye, bir bakıma akıl insanı anında adını koydu. Bunun doğru olmaması için duacı bir başka binlerce vatandaş bir yana; devletin "öteki" kısmı, onun öyle olamayacağını iddia ile "deliller ve resimler" koydu. Milliyetçi, ulusalcı, demokrat, dindar, laik... Bu kimliklere göre, katilin neden "biz" den değil de "öteki birinden" olduğunu ispata koyulduk. Ötekinin suçundan "kesin" emin olanların yanı sıra, ilk başta eminken şimdi tereddüt edenlerin bir kısmı da "yabancı istihbarat örgütü" güzergahına koyuldu.
Belki ilk önce şöyle yapmalı: Bir kere, kocasını yitiren bir eş, babalarını yitirmiş çocuklar kadar sürekli ve derinden hissetmediğimiz bir acıyı, acı olarak biraz daha fazla hissedebilmeliyiz. Bunun insani, vicdani, hatta siyasi yolunu bulabilmeliyiz. Akbabalaşmadan önce, çok parlak akıllarımızla bağırıp çağırmadan daha önce; az sükunetle, bir kaybın acısını paylaşmalı; bir cinayetin cinayet olarak öfkesini duyabilmeliyiz. Birinin kılığında, ötekinin tarzında, filancanın yaşam biçiminde, inancında veya inançsızlığında peşin katiller bulmamalıyız. Katilleri kalabalıklaştıracak, arkalarında şu ya da bu kitlenin bulunduğu hissini, rahatlığını, güvencesini ve siyasi kimliğini verecek biçimde, kendinden geçmiş tribünleşmemeliyiz. Gerçekten cinayetler, kayıplar, ölümler, suikastlar, muammalar istemiyorsak; katillere, katil adaylarına, aday seçicilerine, esas leş kargalarına herhangi bir kitlenin "temsilcisi" gibi davranma cüretini vermemeliyiz. Bu cüretle şımarıyor, bir biçimde örgütleniyor, kitlelerin kutsal saydığı din, vatan, millet, ırk, milliyet, tarih, miras gibi değerleri gasp ediyor, cinayetlerinin gerekçesi yahut örtüsü haline getirebiliyor, kendileriyle pekala gurur duyuyor, yetmiyor, bir de Türkiye'nin, en azından o değerlere bağlı olanların hep gurur duymasını istiyorlar. Üstünde rahatlıkla sörf yapacakları dalga, yelken açacakları rüzgar, yağmur boşalttıracakları bulut, karartacakları loşluk, kolayca bulabilecekleri hedef varsa... Bize, kendi cemaatimiz, aidiyetimiz, tabularımız, bağlılıklarımız adına çekiştireceğimiz bir cinayet sunuyorlar. Bazen bizzat hedefin yok edilmesi öne çıkıyor; bazen hedefteki isim değil, bizim akbabalaşmamız, sırtlanlaşmamız, akrepleşmemiz önemli oluyor. Herkes, sarılmak, bağırmak, ötekine kin kusmak için tabut aradığında, beklediğinde... Biliyoruz ki, "tabutlar hep çoğalıyor".
Katiliniz kim, kimden olmalı... Böyle bir tercih mümkün mü? "Katil öteki taraftan olmalı" diye için için (hatta dışın dışın) histerik sevinmeleri bırakmalı.
|