Cesur hukuk!
Hükümet "demokrasi ve hukuk" ta kararlı mı; onca "Gittiği yere kadar" açıklamasına rağmen epey şüpheli. Çünkü, Türkiye politikasının, merkez partilerinin, merkeze kabul edilmek ve durmadan ne kadar ehlileştiğini, evcilleştiğini kanıtlamak isteyenlerin esas olarak iki "uzlaşma gösterisi" hattı vardır: İlki; uluslararası ve yerli ekonomik, finansal güçlerle mutabakat; hatta posta atarken dahi sonunda teslim olmak. İkincisi, ne hikmetse "devletin, rejimin dokunulmazları" sanılan bir takım kişi ve kurumlarla denge tutturmaya çalışmak. Buna kimileri "balans" da diyor. Elbette ülkelerin, toplumların, devletlerin, rejimlerin "balans" ihtiyacı olabilir. Bu "gerçekçi ihtiyaç" ın varlığını reddetmem. Lakin, hukuk ve demokraside samimiyet, ilkeler ve tutarlılık; fazla hesap kitap, balans, denge arayışı, şantaj dengesi, pazarlık, içten pazarlık, kurbağa ürkütmeme, kendi şeyinden korkma filan kaldırmaz. Kaldırır ama o zaman da demokrasi ile hukuk hep yamuk yumuk olur.
Daha ana kucağında, ilkokulda "cesur milletin fertleri" olarak okutulan milyonlarca hepimizin Askerlik elbet bir yana ama, sivil toplum ve gündelik hayat içinde, elbet istisnalar ile saldırganlar, kaba kuvvetçiler, bir kuvvete ve kitleye sığınarak gürleyenler hariç, çok sayıda cesur siyasetçi, cesur hukukçu, cesur akademisyen, cesur bürokrat, cesur sivil toplum örgütü mensubu, cesur gazeteci çıkaramaması hazindir. Destanları, efsaneleri, menkıbeleri, tarih öyküleri "mertlik" ten epey bahseden bir ülkede, hakiki ve harbi mertliğin bu denli sulanmış, demode sayılmış, enayilik kılınmış olması da öyle. Demokrasi ve hukuk, teoride "fazla insan hali" görünen cesaret, yiğitlik, mertlik gibi kavram ve niteliklerle pek alakalı zannedilmez. Ama öyledir. Bana insan haklarını anlatıp duran bir "Hoca", o haklar yanı başında bir insanın bedeninde, hayatında çiğnendiğinde gık çıkarmıyorsa, hakiki hukukla esas alakasız olan odur; onca diploma, tez, kürsü, cüppe, unvana rağmen. Aynı şey siyasetçi, hukukçu ve bizler için de geçerli. Ya da maalesef çoğu zaman geçersiz!
Bu iktidarın, partinin ve tabanının, hukuk arayabilmesi için hukuk, ahlak, etik terazisine kendini de vurabilmesi lazım. "Elden teslim TÜPRAŞ hisseleri" misal. Paçalardan epey hukuksuzluk akarken, vicdanınızı cesur, yiğit, mert kılamazsınız. O yüzden, şimdi "Danıştay gerçekleri" ni arama konusunda, onca lafa rağmen, hükümet bulanık suyun dışında ne adım atabilecek; bakalım. Çünkü, hepsini bilemem ama, bu iktidarın en çok gıcık olup görevden ittirdiği iki önemli Emniyetçi, ille hayata her bakışlarını paylaşmam şart değil ama, Edirne'ye ötelenen Hanefi Avcı ile aylar sonra görevine mahkeme kararıyla dönebilen Emin Arslan oldu. Susurluk, Türkbank gibi olayların üstüne gidebilen ve bugüne kadar isimlerine akçalı, pakçalı leke karışmamış ve pek kimsenin adamı olmayan iki isim. Onlara, Genelkurmay'ın da baskısıyla, "Dili uzun" diye görevden kesilen, oysa bugün bulanan nice olay ve ismi izlemiş istihbaratçı Sabri Uzun' u ekleyin. Ve hepsine; bir de bugünkü Emniyet Genel Müdürü ile ekibinin sansürle kapattırdığı "Polis Akademisi" dergilerini, demokrasi ve hukuku emniyetgüvenlik dünyasına daha çok katmak isteyen o "eğitimli polisin vicdanı" yayınları ekleyin. Çok umutlu olamazsınız. Geçen gün, bu işlere çok yakın bir bakan arayıp "Yazınız çok doğru iz üstünde; kutlarım" dedi. Cevabım şuydu: "Asıl siz doğru iz üstünde olun!" Elinizi vicdanınıza koyun; demokrat, adil, cesur ve mert olun!
|