Var mı o şapkayı giyebilecek bir babayiğit?
Atatürk Albümü'ne lütfen iyi bakın. Bugün gazeteyle armağan ettiğimiz albümden söz ediyorum. Fotoğraflar birbirinden güzel. Dolmabahçe Sarayı'nda bir adam. Bastonunu omzunun üzerine silah tutar gibi koymuş. Sanki şatosunun bahçesinde gezinen İngiliz lord. Sonra kalabalık bir grupla objektiflere bakmış. Bu sefer ki farkı şapkası. Öylesine iddialı ki. Değil o gün, bugün bile kimsenin cesaret edemeyeceği türden.
19 mayıs için liderler ve kıyafetleri üzerine bir yazı hazırlamıştım. Olmuyor ama. Bir türlü dikkatimi toparlayamıyorum. Gözüm televizyonda. Kocatepe Cami bütün ihtişamıyla yükseliyor. Danıştay Üyesi Özbilgin'in cenazesini tıklım tıklım. "Türkiye laiktir, laik kalacak" diye bağırıyor kadınlar. Bakanlardan Abdülkadir Aksu, Abdüllatif Şener, Cemil Çiçek protestolarla karşılanıyor. Ardından tartaklanıyorlar. Korumalar araya giriyor. Ürperiyorum. Karmaşık duygular içindeyim. Laik biri olarak mutlu mu olmalıyım bu görüntülerden. Olamıyorum. Hiç bir sempatim olmamasına rağmen hükümet üyelerinin tartaklanmasına sevinemiyorum. Seçilmiş insanların "Katiller" diyerek karşılanması beni huzursuz ediyor. Sonra Başbakan'a kızıyorum kendi kendime. Niye cenazeye gelmedi. Niye uzak durdu, niye acıyı paylaşmadı? Zor mu geldi yuhalanmak... Her zaman alkışlayacak değiller ya. Neymiş? Dedikoduya göre, Danıştay'a ziyareti sırasında karşılanmadığı için alınmış. Kendisiyle hiç bir yargı üyesi ilgilenmemiş. Gün alınma günü değil ki. Gün birlik olma günü. Zaten hiç iyiye gitmiyoruz.
Cenazede sadece hükümet üyeleri yuhalanmadı. İnsanlar siyasetçilerden o kadar bunalmış ki... Önlerine gelene saldırdılar. Erkan Mumcu ve Deniz Baykal da sözlü protestolardan nasiplerini aldı . Mumcu sinirlendi "Buradayım, gitmiyorum" diye uzun süre bağırdı. Deniz Baykal ise protestolara nedense bir anlam veremedi. Etrafındakilere sordu: "Sahi, bana mı bağırıyorlar?"
|