|
|
Altın Kelebek'te neler oldu?
Bu yıl ben de Hürriyet'in Altın Kelebek ödülleri törenine davet edildim. Gazete yazarlığımın 40'ıncı ve de Altın Kelebek'in 33. yılında, ilk kez! Aslında tam anlamıyla davet edildim de sayılmaz. Bir cep telefonu mesajı aldım sadece... Emin olmak için, sevgili Doğan Hızlan'ı aradım: Kapıdan geri çevrilmeyelim diye!... O da bana "Zaten hemen kimseye davetiye gitmedi, herkese mail veya mesaj yolladık," diye yanıt verince, kalkıp gittik. Bunca yıldır çağırmadıklarına ve bu kaza eseri davetten sonra olasılıkla bir daha da çağırmayacaklarına göre, bu artık klasikleşmiş tören ve gece üzerine rahatça konuşabilirim sanıyorum. Gece, yüzeydeki tüm cilasına karşın aslında hayli tekdüze geçti. Genelde rahat ve esprili olan Cem Davran'ın sanki espri yapması yasak edilmiş gibi bir hali vardı. Ödüller aceleyle birbiri ardına verildi. Arada tek bir müzikal etkinlik vardı; artık genç olmanın şartı gibi sunulan tarzda, son derece kılıksız haliyle karşımıza gelen Yalın'ın konseri. Hürriyet okurları elbette büyük ölçüde Türk halkını temsil ediyor. Bizim halkımız da ne denli vefalıdır, biliriz. Başka hangi ülkede 60'ların, 70'lerin sinema ve müzik yıldızlarına hâlâ star muamelesi yapılır? Bu nedenle, ödüller anlaşılan hep ayni kişilere gidiyor. Hemen her çıkan çıkan "Bu benim bilmem kaçıncı Altın Kelebeğim," demeden edemedi. Gençler ise 'Umut veren şarkı, şarkıcı, oyuncu' gibi teselli ödülleriyle listeye sızabildiler. Ertuğrul Özkök'ün haklı olarak söylediği gibi, gece popüler kültüre adanmıştı ve popüler kültür sanatçıları, elbette hayatımızı güzelleştiren, ona renk katan insanlardı. Benim gibi sinema ve pop müzik gibi iki alana ömrünü adamış biri başka türlü düşünebilir mi? Yine de ortalıkta has sanatçı pek yoktu. Büyük çoğunluk, ekranlardan, magazin programları ve sayfalarından tanıdığımız kişilerdi. Kimi ünlü tiyatrocular veya yönetmenler ise üvey evlat gibi kalakalmışlardı. Törenden sonra Hilton Convention balo salonundaki yemek de tuhaftı. Ödül alan sanatçılar ve Hürriyet yöneticileri ortalıkta gözükmezken, gecenin başlıca atraksiyonunu yapmak, dev bir Barbie bebek gibi ortalarda gezinen Banu Alkan'a kaldı! Orkestra öylesine yüksek çalıp söylüyordu ki, en yakınınızdakilerle bile konuşmak mümkün olmadı. İzzet Günay bir ara bana "Ruhsuz bir gece," dedi. Ona katıldım. Altın Kelebek'e ruh katmak için masanın etrafına toplanıp "Ey ruh, geldinse üç kere vur," diyecek halimiz yok! Bu eksikliği gidermek, düzenleyicilere düşer. Dost acı söyler: Bu tören bence mutlaka canlanmalı ve Hürriyet'e yakışır bir hale gelmeli.
|