Ayşe Sultan'a cep telefonu aldım. Ve!...
Babam ölünce annem Ayşe Sultan evi asla terk etmedi. Kısa birkaç günlük tatiller hariç. Bir şeyler sormaya çalışsam o inanılmaz zekice cevaplar verirdi. Anlarım ki; annem, babam bir gün eve gelirse diye evi bekliyor. Hayal bile olsa 60 yıl yaşanan bir aşkın anısına ihanet edilmeyen güzel bir duygu... Annem bir gün dedi ki: "Telefon ediyorum, seni bulamıyorum." Baktım, inanılmaz kızgın. "Anacağım" dedim... "Biz gazeteciler!.." Annem beni sanki hiç dinlemiyor. Çocukluğumdan beri duyduğum azarı yine duydum: "İt ayağı yemiş gibi hep dolaşıp duruyorsun!"
GENÇLERE ÖZENDİ Bu söz ne anlama gelir bilmem ama annemin beni en tatlı azarlamasıdır. İskenderun'a gittiğimde ona hakiki bir kaçak cep telefonu aldım. Üstelik üzerinde Arapça isim ve numaralar da vardı. İnanılmaz hoşuna gitti.... "Anacağım" dedim. "Artık kontrol altındasın." (Aslında ben kontrol altındaydım...) Artık o aradığı an beni buluyor, ben de onu pazarda bile bir demet maydanoz için sıkı pazarlık yaparken yakalıyordum. (Zam yapan maydanozcuyu telefonda bile bana şikayet etti!...) Bu yaz Bodrum'da... Annem gençlik rüzgarları ile yaşayan kızlı oğlanlı çocukları gösterip "Bak şunlara" dedi... "Baktım anne" dedim. "Bu gençler ellerinden telefonlarını hiç düşürmüyorlar. Bunlar ne yapıyor böyle!" Anlattım: "Fotoğraf çekiyorlar, birbirlerine mesaj atıyorlar. Bir de bu telefonların bluetoothları var. O durum ise karışık..." Annem "Ne demek karışık" dedi. "Anne" dedim, "Bu gençlerin dünyası böyle..." Annem "Hımmm..." dedi. Sonra da suratıma bakıp "Benim de böyle bir telefonum olsaydı gelinim Sevinç'e ..." (Kaleyi içten fethediyor.) Başladım gülmeye...
'CAHİL GAZETECİ!' Annem bana öyle baktı ki... O gün gittim anneme cep telefonu aldım. 80 yaşındaki kadıncağız önümüzdeki gençler gibi mutlu. İlk işi benim fotoğrafımı çekmek oldu. Sonra da beni yanına alıp ikimizi çekti... Sonrası mı? Hadi bakalım "Şu fotoğrafları mesaj olarak toruma gelinime atalım" demez mi. "Anacağım" dedim, "Bilmiyorum." "Cahil gazeteci" dedi. Sonra da, önümüzde güneşlenen genç bir kızı yanına çağırdı ve sanki talimat verdi; "Şu çektiğim fotoğrafı İstanbul'daki torunuma mesaj olarak atacağım. Bunu bana öğret bakim kızım!..." Annem o gün öyle mutlu oldu ki... O gençleri görüp başındaki örtüyü kenara bıraktı... "Anne" dedim! "Oğlum" dedi, "Bu gençlere kötü örnek oluyoruz. Çağdaşlık bu değil, bu telefon denen harika olayda..." Ne zaman annem beni arasa, "Çabuk konuş, kontörüm bitiyor" der. Oysa kontörünü alan benim. Eh!... Ne de olsa anacığım İkinci Dünya Savaşı'nın kıtlığı ile büyümüş biridir ya... "Buyur ana" dedim. Talimat kesin, "Beni ara" dedi. Aradım!... "Oğlum" dedi, "Zekeriya Beyaz Hoca'yı tanır mısın?" "Ne o?" dedim, "Yaşar Nuri Öztürk Hoca'yı terk mi ettin?" Söylendi söylendi. "Anacağım buyur" dedim, anlattı: "Kanal D'de güzel bir evlat var. Adı Murat Bardakçı. Hanedanın hayatını anlattı. O programda padişahları, eşlerini, kızlarını ve torunlarını da gösterdi." "Anacağım" dedim, "Zekeriye Hoca'ya ne sorayım?" "O hoca en iyisini bilir. Padişahların yani halife efendilerimizin eşleri ve kızları modern. Yani hiçbirinde başörtüsü yok. Türban yok. Halife efendimizin eşleri, kızları ve torunları Müslüman değil mi?" "Anacağım" dedim. "Evladım sor" dedi. "Müslümanlarsa o zaman bizim genç kızlarımızın niye türban takmalarını istiyorlar." "Anne" diye bağırdım, "Kontörüm bitiyor, beni seni ararım!"
NOT: Anasına en modern cep telefonu alan bendenizin telefonu ise en eski modellerden biri...
|