|
|
|
|
|
|
Kıbrıs bize model oldu
* Bu hastalığı tamamen silen ülkeler var mı? En başta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti önleme programında başarılı olan ülkeler arasında. Hastalık, Güney Kıbrıs, İtalya ve Yunanistan'da tamamen silindi. Bu ülkelerde artık yeni hasta doğmuyor. Kıbrıs'ta Dünya Sağlık Örgütü ve Türkiye'nin desteğiyle talasemi önleme programı başlatıldı. Toplum eğitimi ve evlenecek çiftlerin taranması yapıldı, taşıyıcı çiftlere genetik rehberlik hizmeti verildi ve doğum öncesi tanı olanaklarıyla hastalık sıfırlanmış oldu. 10 yıl içinde Kıbrıs'ta hasta doğumu sıfırlandı. Kıbrıs'ta en küçük hasta, bugün 15 yaşındadır. Kıbrıs örnek oldu. Biz de Kıbrıs örneğini alarak, bu illerde talasemi önleme projesi başlattık.
* Bulaşıcı mı? Hayır, genellikle talaseminin bulaşıcı bir hastalık olduğu söylenir ama kesinlikle bulaşıcı değildir. Tamamen kalıtsal bir hastalık, asla bir virüs gibi bulaşma özelliği taşımıyor.
* Dünyada çok sık görülen bir hastalık mı? Dünyada şu anda talasemi sıklığı yüzde 5'ler civarında. Bu da yaklaşık dünyada 270 milyon taşıyıcı olduğunu gösteriyor. Her yıl 300 bin hasta oluyor. Ancak önlem programlarıyla bu artışlar istenen hedeflere çekiliyor.
* Talasemi hastaları neden kardeş gibi birbirlerine benziyorlar? Bu hastaların kanındaki alyuvarların içinde bulunan hemoglombin geninde bozukluk var. Yani kana kırmızı rengini veren ve dokulara oksijen taşıyan hemoglobin genindeki bozukluktan dolayı kan düzeyleri düşüyor. Kemik iliği çok çalışmaya başlıyor. Çok çalışan kemik iliği, daha çok 'yassı kemikler' dediğimiz yüz kemiklerinde kendini gösteriyor. Alın çıkıntısı; yanaklardaki çıkıntı ve çene yapısındaki çıkıntıyla kendini gösteriyor. Çok çalışan ve az üreten kemik iliği, kemik şekil değişikliklerine yol açıyor. Düzensiz tedavi gören hastalarda çok daha belirgin ortaya çıkıyor. Birbirlerine benzemelerinin nedeni de hep aynı mekanizmadan kaynaklanıyor.
* Bu hastalık, insanın yaşam süresini kısaltan bir hastalık mı? Biraz tarihsel olarak baktığımızda; 1960 öncesi hastalık pek bilinmediğinden ve kan nakli olmadığından hastalar, 10 yaşına bile gelmeden kaybediliyordu. 1980'li yıllara kadar düzenli kan nakilleri başladı ancak kanla vücuda giren demir miktarı, dokularda birikerek kalp hastalığına yol açtı. Hastalar, 15-20 yaşlarında kalp sorunlarından kaybediliyordu. Ancak 80'li yıllardan sonra vücuttaki demiri atıcı ilaçların gündeme gelmesiyle, hastalar şu anda yaşamlarını normal insanlardan farksız sürdürebiliyorlar.
* Kadın ya da erkekte görülme sıklığı fark ediyor mu? Hayır fark etmiyor. Çünkü cinsiyet kromozomlarıyla geçmediği için erkek ve kızlarda yakalanma riskleri aynı.
|
|
|
|
|
|
|
|
|