Üç yıl önce... Üç yıl sonra...
Başbakan'ın beli tutuldu, yürüyemiyor. Dışişleri Bakanı'nın kulağı arızalı, duymuyor. Maliye Bakanı hastanelik oldu, ishalden. Turizm Bakanı uyuyor, sanırım şekerden. İçişleri Bakanı'nın tansiyonu var. Savunma Bakanı menisküs.
Allah'tan "genç" bir hükümet seçtik kendimize.
Hayır, amacım kabinenin sağlık sorunlarına alaka göstermek değil... Bana ne. Altını çizmek istediğim konu, başka...
Neden beli tutulmuş Başbakan'ın? Üç yıl önce heveslenip ata binmeye çalıştı ya... Hani sonra, John Wayne'in mıhladığı Apaçi gibi yere yapıştı. Ondanmış...
"Üç yıl sonra" çıkmış, "üç yıl önce" yaptığı hatanın faturası...
Böyledir bu işler çünkü. Yanlış iş yaparsın. O gün anlaşılmaz. Yıllar sonra çıkar acısı. "Zamanında yenen hurmalar" denir buna, halk arasında...
Mesela, bakın bugün sınıra... 240 bin askerimiz orada. Irak'a girdik gireceğiz. Neden?
Gidelim üç yıl öncesine... 1 Mart 2003'e. Geçirdin mi tezkereyi? Geçirmedin. Aferin.
Ne geçti eline bu üç yılda? Onlarca şehit. Bir o kadar gazi... Onlarca dul. Yüzlerce öksüz... Şoförlerimiz yakılan kamyonların içinde rahmetli... Kadınlarımız kızlarımız yakılan belediye otobüslerinin altında niyazi... İstanbul'da sivilleri katleden dinci bombalar, Diyarbakır'da devlete meydan okuyan ayrılıkçı molotoflar... Yetmedi. Talabani geçti Irak'ın başına. Çuval geçti bizim başımıza.
Adım atmaya korktun o gün. Yürü bakalım Irak'a bugün.
|