Rüya gibi ülke!
İki yıl kadar önce, "su koyvermiş" bir ülkeniz vardı. Kendine güvenli, krizlerini, hummalarını geride bırakmakta olduğunu düşünen; bir birliğe eşit üye olma cesaretini, kimine göre cüretini kendinde gören. Su koyvermişti, çünkü iktidarı yahut askeriyesi o kadarını istememiş olsa dahi, yani dünyanın en güçlüsünün arzularına o kadar karşı çıkmayı göze almadıysa bile, elem terefiş kem gözlere şiş, su koyverdi. Her boydan, her sınıftan, etnik gruptan, her ideolojiden ahalisi ile onun temsilcisi olan, elhak her zaman öyle davranamasa da öyle olan meclisi dikilmişti çünkü. Başındaki mıçındaki şu bu olsa da, komşusunun hukuksuz bombalanmasını, istilasını, işgalini; kendi topraklarının kullanılmasını, topraklarına yabancı asker doluşmasını istememişti. Onurluydu, tavrıyla gururluydu ve bir, iki istisna dışında yedi cihanda saygı görmüş, onca dilde "Helal olsun" dedirtmişti. Su koyvermiş ve ekonomik, askeri... ziyadesiyle bağlı, bağımlı göründüğü birilerinin buyruğunu reddetmişti. Çok başına kaktılar, çok.
O günden bugüne, ülkenizin hikayesini, biraz da bu su koyvermenin burnundan getirilmesi, burnunun sürtülmesi, kafasının duvara duvara vurulup o dikine gittiği burnunun ezilmesi olarak düşünün. Düşünün, lütfen. Uzun uzun anlatmayayım; çoğunu bilirsiniz. Sadece, neydik ne hale geldik, diye düşünün. Sivilleşmekte, demokratikleşmekte olan ülkenin nasıl tekrar askerileştirildiğini, demokratikleşmenin nasıl sevimsiz bir şeymiş gibi görülmeye başlandığını düşünün. Avrupa'da eşit ortaklık ufku ve umudu ile kararlılığı yüksek ülkenizin, nasıl özel statülü bir yanaşma haline sokulmak istendiğini, o ufkun yok edilmesiyle nasıl yeniden kafasını Ortadoğu'nun kumlarına gömmüş bir pozisyona sürüklendiğini düşünün. Onca, pardon binlerce şehide, ölüye rağmen kendi içinde düşmanlaşma, çatışma, nefret ve şiddet sarmalından çıkmakta olan bir ülkenin yeniden nasıl şehit cenazeleriyle, ölü teröristlerle, mayınlarla, bombalarla, kör terörle, faili meçhul patlamalarla, nefretle dolup taştığını düşünün. Hukuk, adalet, hak adına genişlemekte olan dünyanızın nasıl daraltıldığını, hırpalandığını, ezilip geçildiğini düşünün. Düşünün, acaba bu kadar şey bu kadar hızla nasıl ve niçin baş aşağı hale geldi ve başımız nasıl bu denli dirençsiz dönüp ensesine vurulur kılındı?
Tarihin çok nadir dönemlerinde, çok çok nadirdir; bir ülkenin seçilmiş iktidarı, askeriyesi ve teröristi aynı anda, o ülkenin kaderinin değiştirilmesi, ufkunun daraltılması, burnunun sürtülmesi, bölge ateşinin içine çekilmesi, gülümsemesinin engellenmesi, büyük bir emperyal devletin hempalığının dayatılması için aynı niyet sahipleri tarafından kullanılsın. Nadirdir! Ve bunu "büyük ikramiye" sanıyorsanız, güle güle harcayın. Bunu ayrıcalık, Allah'ın lütfu, "Yurtta barış, cihanda barış" sanıyorsanız, hayrını görün. Bunu oralardan salt hak mücadelesi, buralardan salt terörle mücadele, şuralardan milliyetçilik, Ankara'dan muhafazakarlık, demokratlık filan görüyorsanız, buyrun burdan yakın. Condoleza Rice, az zamanda bu kadar çok yamulmuş, kendini kandırmış, aptallaşmış, yörüngesini ve direncini kaybetmiş, militerleşmiş, İran operasyonu için kıvama getirilmiş, kararsız iktidarı tasmalanmış, ordusu kafalanmış, teröristi maşalaşmış, burnu sürtülmüş ve üstelik bunun dahi farkında olmayan bir ülkeyi rüyasında görse inanmazdı. Ankara'da o rüyanın tadını çıkaracak şimdi. Çıkarsın, yakışır! Kabusumuzdur; hakkıdır.
|