Zayidir, ziyandır
Nasıl dolu dolu anlatıyor, kendince haksızlığa isyan ediyor, tabii ki daha kötü durumdakileri de biliyor, ama diyordu ki... "40 YTL" bizim de hakkımız, neden verilmiyor? Milli Savunma çatısı altında, cezası askeri, maaşı sivil, tazminatı iki arada bir memure idi; bir anneydi, hem polis eşinin aldığı tazminat da yetersizdi. Ki tam o sırada, bir jandarma uzman da aramış, kendileri de İçişleri'ne bağlı olduğu halde, kimi polise verilen 100 YTL tazminattan mahrum bırakıldıklarını söylemişti. Bir sonrakinin verdiği örnek ebelerdi, atamaları yapılıyordu; ama yıllar önce sağlık memurluğu sınavı kazanmış kendileri bir sağlık ocağına bile yerleştirilmiyordu. Jeologlar, jeofizikçiler adına bir diğeri, sağlık memurlarını bilmiyordu; ama diğer fakültelerden, mühendisliklerden mezun çok kişi, bir kurs bir sınavla öğretmen olabilirken, coğrafya öğretmeni olabilme haklarının alınmasına öfkeliydi. Zincir uzayıp gidiyor... Bakmayın, sanki "çok şey" istermiş gibi gözüken bu insanlar, tüm mütevazı talepleriyle, en çok kendileri gibi olanlarla karşılaştırma yapıyor, korkmayın, hiçbiri düzeni kökten filan sorgulamıyordu.
Biliyorum, kendileri Merkez Bankası'nda çalışmadıkları 20 yılın tazminatını dahi Hazine havuzundan aldıktan sonra, "Popülizm yapmayalım, asgari ücret yüksek, Türkiye'de işgücü maliyeti çok arttı, bu kadar işsiz varken daha fazla maaş, ücret şımarıklık" diye banka zengini medya köşelerinden fetva verenler kızar böyle şeylere. Tahsilleri, ihtisasları, raconları bunu öğretmiştir; terbiyeleri naylon nezaketin, lacili itibarların kitabını yazar da, iç acısına yetmez terkibi. Kamu okullarında, belki kimisi memur çocuğu olarak okuyup büyüdüklerini de unutmuşlar, ekonomik-finansal gerçekçilik adına sanki dışkılarında boncukla Allah'ın bir lütfu olarak memlekete kısmet olduklarını sanmışlardır. Bakın; kimilerinin aşağıladığı üzre; işsizden, mesleksizden, tahsilsizden, tembelden, rant heveslisinden, lümpenden filan da bahsetmiyorum. Dilenen insanlar da değil söylediklerim. Bunlar, kağıt üstünde milyonlarca insanın sağlığını yahut çocukların eğitimini emanet ettiğiniz... Bunlar, coplama histerileriyle kendilerinden geçirip asıl sorunlarını asla konuşturmadığınız... Bunlar, sürekli savaş ortamında sırtını sıvazlayıp da nasıl geçiniyor, şu orduevine alınmayınca ne hissediyor, çocukları ne alemde diye asla umursamadığınız... Bunlar, durmadan devleti yüceltirken, sırf üst düzey bürokrat, general, müsteşar filan değil diye, neredeyse ezeli ve ebedi tembel, arsız, hırsız, lüzumsuz saydığınız insanlar. Bunların hemen çoğu, dürüst, kendi halinde, mütevazı bir hayatı 40 yahut 100 YTL ile "zenginleştirmeyi" umabilen, elinde üniversite diploması ile işsiz kalmayı, itilip kakılmayı hazmedemeyen, bir nefes alabilse şükretmesini bilebilen, eli kimsenin cebinde olmayan... tabii, haklısınız, "sıradan" insanlar. Onları birbirinin kurdu kılmak, ne eski, ne geçerli, ne muhteşem formül, değil mi? Onları 40 YTL'lik umutlar ile işinden de olabilme korkusuna tıkıştırmak, birbirine, bir ötekine, daha alttakine, kendisi gibi olana düşman yapmak, toplu toplu çılgınlaştırırken tek tek ufalamak, parmağınızla gökleri gösterirken sürekli ensesini tokatlamak, lokmasını saydırmak... işte asıl "Kutsal ittifak"! Neyse; belki de yeni gazetecilikte böyle şeyler yazmanın kıymeti harbiyesi yoktur. Nasıl deniyor, "in" değildir, "insan kaynakları" hiç değildir; bazen "küçük ilan" olabilirler; nihayetinde zayidir, akıllara ziyandır, yenisi çıkarılır, hükümsüzdür!
|