Sosyal devletin sonu geldi
Marksizmin Avrupa'ya en önemli armağanı "sosyal devlet" uygulaması olmuştu. Ulus-devletin koruması altındaki ulusal şirketler dış pazarlarda elde ettikleri artı değerin bir bölümünü "vergi" olarak toplumla paylaşıyor, bu vergiler de ücret, kaliteli sağlık ve eğitim hizmeti olarak bu toplumların halkına dönüyordu. Ancak ekonomik üretimin ulusal özelliğini yitirmesi sonucu, bu koşullar artık önemli ölçüde değişti. Batı Avrupa'nın gelişmiş ülkeleri dahil, yatırımları yönlendirmede asli unsur olmaktan çıktı, artık ekonomi dünya çapındaki para ve iş piyasalarınca yönetiliyor. Gelişme ve verimliliği artıran teknolojilerin yaygınlaşması ile fazla ve ucuz işgücü rezervlerinin artması, sosyalist devrim tehdidi altında geliştirilen bu sözleşmenin artık yürütülememesi sonucunu doğurdu. Ekonominin ulusallık özelliğini kaybetmesi sonucu ulusal politika, vergilendirilebilir kazanç ve gelirleri oluşturan üretim koşulları üzerindeki egemenliğini kaybetti. Bunun doğal bir sonucu olarak göçlerle artan nüfusa yeni iş olanakları bulunamamasıdır. Jürgen Habermas'ın tanımıyla, bunun sonucunda Üçüncü Dünya'nın yaşam koşulları Birinci Dünya'da yaygınlaşmaktadır. Yine Habermas'a göre, bu değişim sonucu gelişmiş ülkelerin göbeğinde bir altsınıf ortaya çıkmaktadır ve uzun vadede şu üç sonuçtan kaçınmak mümkün değildir. Altsınıf, sosyal gerginlikler yaratacaktır, bu gerginlikler, kendini yok edici amaçsız ayaklanmalarla patlak verecek ve ancak bastırıcı yöntemlerle kontrol edilebilecektir. Bu durumda cezaevleri inşaatı, genel olarak iç güvenlik örgütlenmesi büyüme sanayisi haline gelecektir. Avrupa'nın modern kentlerinin göbeğinde gettolaşma yaygınlaşacak, tüm toplumsal yapıya işleyecektir ve toplumda ahlaksal bir erozyon başlayacaktır. Fransa'dan İngiltere'ye kadar birçok ülkede halklar bu sözleşmenin bozulmasından rahatsızlar, bunun için sokağa dökülüyorlar. Fransa'da şiddet olayları sarsılıyor, İngiltere emekli maaşları nedeniyle 1920'lerden beri gördüğü en büyük greve tanık oluyor, Almanya işçi azaltma ve ücret politikaların pençesinde kıvranıyor. "Halka açık şirket" yönetimleri bu gerilimi daha da tırmandırıyor. Eskinin çalışanlarının durumuna dikkat eden, topluma karşı sorumluluk duyan yöneticileri yerlerini patronları için kısa dönemde kazanç sağlamayı düşünen insanlara bıraktı. Bunun en doğal sonuçlarından biri işgücü sayısını azaltmak, ücretleri olabildiğince düşürmek ve vergi indirimi için mücadele etmek oldu. Kısaca vergilerle topluma, ücretlerle çalışana aktarılan zenginlik giderek artan bir hızla patronlara kaydırılmaya başladı. Küreselleşme patrondan yana, çalışanın aleyhine işledi. Bugün gelinen nokta, kalitesi hızla düşen sağlık ve eğitim hizmetleri, ödenmesi tehlikeye giren emekli maaşları ve milyonlarca işsiz kalifiye insan olarak özetlenebilir. Kapitalizm yeni bir aşamaya geçiyor. Çalışanların aleyhlerine gelişecek koşullara umutsuzca direnmekten başka şansı var mı? * J ürgen Habermas, "Öteki Olmak, 'Öteki'yle Yaşamak" * William Pfaff, "Capitalism Under Fire," 30 Mart 2006, International Herald Tribune
|