| |
Diyarbakırlılar'a
Sözümüz Diyarbakır'ın sessiz çoğunluğuna. Sessiz ama sinmiş, daha doğrusu kusura bakmasınlarsindirilmiş insanlarına. İsmet İnönü'nün "Namuslular da en az namussuzlar kadar cesur olmalıdır" sözünü geçen haftanın o utanç günlerinde paspas yapanlara. Güneydoğu'da terör örgütünün kuyruğuna takılmamış aklı başında ve çoğunlukta olan çevrelerin "Birkaç günde birçok yıl geriye gittik" diye ağıt yaktıkları haftayı geride bıraktık. Daha doğrusu, o ihanet planlarına bilerekbilmeden alet olanların ileride mutlaka utançla hatırlayacakları bir haftayı tarihin hükmüne emanet ettik. Vebali olanolmayan kurbanları da mezarlara, cezaevlerine, hastanelere... Kandil Dağı talimatlı yeni tahrikler patlak vermezse, bugün başta Diyarbakır olmak üzere bölgede hayat normale dönmeye başlayacak. Parmak kadar çocukların, Soğuk Savaş dönemi örümceklerinin ağlarında takılı beyinlerin ihanet emellerine alet edildiği o günlerde, bölgeden yüzlerce email aldık. Özellikle içlerinden biri uykumuzu kaçırdı. Çünkü en önyargılıların bile vicdanlarını sızlatacak bir çığlıktı. Diyarbakır'dan gönderilmişti. Can derdindeki gönderenin "Gözünü seveyim ağabey adımı verme" diye yalvardığı, Türkiye'nin tüm bölgelerinde demokrasi, insan hakları, hukuk, barış çiçekleri açıncaya kadar da unutamayacağımız email'de şöyle deniyordu: "Ben bir Diyarbakırlıyım ve burada yaşıyorum. Lütfen sesimi duyurur musunuz? Şu son günlerde tanık olduğum biriki olaydan söz edeceğim. Göstericiler yolu kapatmışlardı, sıkışan trafikte ellerinde kalaslar ve taşlarla araçların başına gelip sürücüleri kornaya basmaya ve zafer işaretleri yapmaya zorladılar. "Yapmazsanız sizi linç ederiz" tehditleri savurdular. Esnafı dükkanlarını bombalamakla, öldürmekle tehdit edip, kepenklerini indirttiler. Bir özel okula gidip, müdüründen polis çocuklarının kendilerine teslim edilmesini istediler. Bunlar Kürt olamazlar. Çünkü gerçek Kürt vatandaşlarımız onursuz ve şerefsiz değiller. Halk bunlardan artık gerçekten nefret ediyor. Maskeleri çoktan düştü. O şerefsizler şunu da bilsinler ki, artık Diyarbakır halkı sessiz kalmayacak. Diyarbakır sokaklarının Kandil Dağı'na çevrilmesine asla izin vermeyecek. Türkiye ile birlikte tüm dünya da anlamalı ki, o kapanan kepenkler onlara verilen desteğin değil, terörden duyulan korkunun ifadesidir. "
Sınavı başarmalısınız İşte sorunun özü bu: "Terörden duyulan korku..." Ama o korkuyu yenmek öncelikle size düşmüyor mu sevgili Diyarbakırlılar? Silahlı Kuvvetler'in 15 yıl sonra tanklarla kent merkezine girmek zorunda kalacağı ortamın doğmasında sizin günahınız ya da en azından utancınız yok mu? Bask halkı kadar cesaret gösterseydiniz, Kuzey İrlandalılar gibi "Yeter artık" diye gürleseydiniz, varlıklarını teröre borçlu olan Kandil Dağı'ndaki vampirler çocuklarınızı size rağmen emellerine alet edebilirler miydi? Her biriniz onlarca, yüzlerce aileye ekmek sağlayan siz Diyarbakırlı işverenler, siz Güneydoğu'nun işveren örgütlerinin üyeleri; o günlerde çalışanlarınızı hiç değilse birkaç saatliğine "Şiddete hayır" sloganıyla meydanlara gönderseydiniz, bir avuç PKK'lı koskoca kenti sindirebilir miydi? Diyarbakır örgüte meydan okusaydı, Siirt'ten Batman'a kadar Güneydoğu'nun diğer illerinde sözde "İntifada" senaryoları uygulanabilir miydi? 1970'lerdeki sol slogana bugün hak veriyoruz: "Susma. Sustukça sıra sana gelecek!" Tasada ve kıvançta birliğiz. Bugüne kadar hep tasada ortak olduk. Kıvancı paylaşma, paylaşılacak kıvanç ortamını yaratma zamanı gelmedi mi, gelmeyecek mi sevgili Diyarbakırlılar? Bilin ki, siz tasalıyken biz kıvançlı olamayız. Çünkü bir göz ağlarken öbürü gülemez sevgili Diyarbakırlılar ...
|